11 Şubat 2010 Perşembe

VAKİT NELER KARIŞTIRIYOR?

BGST websitesi için kaleme alınmıştır.


Adı Danıştay’a düzenlenen saldırı türünden pek çok şaibeli olayla birlikte anılan Vakit Gazetesi, şu sıralarda gösteri sanatları dünyasını yakın takibe almış durumda. Tahmin edileceği gibi bu pek hayra alamet bir durum değil. Önce Özen Yula’nın “Yala Ama Yutma” adlı oyununu daha prova aşamasındayken çarpıtılmış bir haberin konusu yapan Vakit, ardından garajistanbul’da sergilenen “Dar-ül Love” adlı gösteriyi “böyle sanat olmaz olsun” sözleriyle manşetine taşıyarak hedef gösterdi. Peki Vakit acaba neler karıştırıyor?

Biraz geriye gidelim. Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz yıl 18 Mayıs’ta aralarında bir çok duayenin de yer aldığı bazı tiyatrocular hükümet karşıtı sloganlar eşliğinde bir yürüyüş gerçekleştirmişlerdi. Yürüyüşün temel sloganı “laiklik elden gidiyor” şeklinde özetlenebilirdi. Söz konusu olan gösteri sanatları alanıysa ve iktidarda da İslami-muhafazakâr kökenli bir parti varsa zaten bu Cumhuriyet tarihi boyunca böyle olmuştu, bu eylemle de adeta ezber tazelendi. Ancak belki Türkiye’de ilk kez bu eylem sırasında karşıt bir sanatçı grubu ortaya çıktı ve “asıl sorun laiklik değil demokrasidir” diyerek bu yürüyüşe katılmayacaklarını açıkladılar. Ben katılmayanlar arasında yer almış ve nedenlerimi de bir yazıyla açıklamıştım. (http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=427) Aslına bakılırsa bu çıkış, toplumsal olaylara Türkiye açısından klasikleşmiş laik-dinci çatışmasının ötesinde bakmaya çalışan alternatif bir arayışın, sanat alanındaki tezahürlerinde birsiydi. Türkiye’nin yaşadığı değişime uygun biçimde, Cumhuriyet’in yarattığı kimi sanal kamplaşmalara mesafeli bakmak gerektiğinin savunuculuğunu yapıyordu.

Evet, Türkiye yerel ve küresel dinamiklerin etkisiyle –kaçınılmaz olarak- değişiyor ve bundan memnun olmayan çok sayıda insan var. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Türkiye’de laikliğin yaşanış ve algılanış biçimini sorgulamadan “laiklik elden gidiyor” yaklaşımını sahiplenenler, İslamcı bir partinin yüksek oylarla iktidarda olmasından da kaynaklanan bir tedirginlikle, bu değişimin bizi “İranlaştıracağını” iddia ediyorlar. Madalyonun diğer yüzünde ise -niteliği hala tartışılıyor da olsa- iktidar partisinin liberalleşmesini, muhafazakâr kökenlerine ihanet olarak görenler bulunmakta: Vakit Gazetesi, bu değişim karşısında İslami toplumu muhafazakâr kökenlerine geri dönemeye çağıran en önemli odaklardan birisi. Oysa diğer yandan ezber bozan bazı gelişmeler yaşanıyor: Cumhuriyeti kuran kadroların çizdiği güzergâhın dışına çıkarak da olsa modernleşen oldukça geniş bir Müslüman gençlik kesimi var söz gelimi. Bunların bazıları türban yasağı nedeniyle kendi ülkesinde okuyamayarak Batılı üniversitelerde eğitim alan orta sınıf kökenli gençler. Bir kesimi yerelliği evrensellikle yeni bir biçimde sentezlemeye çalışan ve bu bağlamda İslamiyet’le farklı bir ilişki kuran, arayış içerisindeki entelektüeller. Ne olursa olsun karşımızda 85 yıllık Cumhuriyet ‘in resmi prototipine uymayan, farklı ve –ve kimileri ne kadar reddederse etsin- modern bir “İslamcı” tipi var. Bu yeni –kesinlikle şehirli değerlere sahip çıkan- Müslüman toplum içerisinde Heidegger’den, Foucault’dan alıntılar yapan; Marquez romanlarını Orhan Pamuk’un “Kar”ıyla karşılaştırmalı okuyan ve estetik zevkleri değişmiş bireylere rastlamak mümkün. Ve elbette bu kesim, ne “laiklik elden gidiyor”culara, ne de Vakit’in sözcülüğünü yaptığı “başımıza taş yağacak”çılara yaranabiliyor.

Türkiye belki ilk defa “modernleşme” perspektifi kapsamında kendi dindarlarıyla barışmak için bir fırsat yakalamış durumda. Baskın Oran’ın uzun süreden beri telaffuz ettiği gibi bir zamanlar Fransa’da yaşanan “Marie ve Marie’nin barışması”nın (Fransız İhtilali’nin simgesi bayrak elde dolaşan devrim kızı Marie ile Kutsal Meryem), kendisine 200 yıldır Fransız tipi bir laikliği örnek aldığı söylenen Türkiye’de yaşanması kaçınılmaz hale geliyor. Boğaz kıyısında sevgilisiyle el ele dolaşan kot pantolonlu genç kıza türbanlı olduğu için bu hakkı tanımayan “laiklik elden gidiyorcu” ile kendi kimliğini “modernlik” üzerinden kuran ve bunun doğal bir sonucu olarak modern sanatlara farklı yaklaşan yeni nesil Müslümanlara, Peygamber döneminde resim ve put yapmanın yasaklandığını hatırlatmayı borç bilen zihniyet aslında birbirini besliyor. Bu iki “muhazakarlık” (laikçi ve dinci) “Marie-Marie barışması”nın Türkiye versiyonunu hazmedeneyecek durumda.

Bu bağlamda, “İnsanlığın ortak değerleri diye bir şey olamaz, Newton yer çekimini bulsa bile öldüğünde cehennemde yanacaktır” türünden zırvalıkların yumurtlandığı Vakit Gazatesi’nin asıl derdi gösteri sanatları alanında yürütülen çalışmalar falan değildir. Genç Müslüman kesimde hızla yayılan farklı yaşam biçimlerine duyulan tepkinin provokatif biçimde açığa vurulmasıdır. Çünkü Vakit yazarları yeni kuşakların şehirlilik ve modernlik temelinde yakınlaşabileceklerinin, söz gelimi Türkiye’de artık türbanlı bir Rock gitaristinin olabileceğinin farkındalar. Bundan feci biçimde rahatsızlık duymaktalar. Bunun için eski kamplaşmaları yeniden hortlatmak ve bu yakınlaşmanın sonunu getirmek istiyorlar. 18 Mayıs yürüyüşüne katılmayan ve Türkiye’nin sorununun laiklik değil demokrasi olduğunu söyleyen gösteri sanatçılarının zihniyeti onları rahatsız ediyor. Ezberleri bozan bu çağrıyı Batılı yaşam biçiminin “şeytani daveti” olarak görmek, göstermek istiyorlar. Bunun için de radikal dramaturjilere sahip gösteri sanatları ürünlerini hedef tahtası haline getirmeyi tercih ediyorlar. Kendi açılarından yeni Müslüman neslini uyararak “seçtiğiniz yol yol değil, özendiğiniz yaşam tarzı sizi buralara getirir” mesajını vermek istiyorlar.

Peki bu bağlamda gösteri sanatları alanında faaliyet gösterenlere düşen nedir? Vakit’in oyununu bozmak elbette. İzleyebildiğim kadarıyla bu haberlerin “dinci” bir gazete tarafından yapılması gösteri sanatları alanında faaliyet gösteren gruplarda hala güçlü olan kamplaşmacı damarı daha da kabartmaya yol açabilir. Bu damar güçlendikçe yukarıda sözünü ettiğim demokrasi ve modernleşme temelli toplumsal barışma projesinin güme gitme riski de artacaktır. Yani tam da Vakit Gazetesi yazarlarının istediği olacaktır. “Başımıza taş yağacak”çı kendi mahallesinde, “laiklik elden gidiyor”cu kendi mahallesinde yaşayıp diğeriyle kavgalı olmayı sürdürdükçe, farklı kapılara açılan yollar terk edilecektir. Böylece her iki kampa da dahil olmak istemeyen ve farklılıklarını koruyarak yan yana durma taraftarı kesimler daha da yalnızlaşacaktır. İşte Vakit bu yüzden ortalığı karıştırma derdinde.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder