26 Ocak 2007 Cuma

İATP’de Eğitim Araştırma Komisyonu Deneyimi Üzerine

Bu yazı kaleme alınırken amaçlanan, 2001-2004 yılları arasında EAK üyeliği ve 2001-2006 yılları arasında İATP Tiyatro Boğaziçi temsilciliği yapmış bir kişinin gerçekleştirdiği kişisel bir bellek tarama girişimini kolektif paylaşıma ve tartışmaya açmaktır. Dolayısıyla, nesnel ve eksiksiz bir tarih çalışması olma iddiasında değildir. Bu yazının daha bütünlüklü ve geniş perspektifli tamamlayıcıları belki de süreçleri daha yakından tanık olan diğer EAK üyelerinin benzer katkıları olabilirdi. Ancak EAK’nın feshedildiği 24 Aralık 2004 tarihli toplantıda İATP’nin genel analizinden bağımsız bir EAK analizi yapmayı gereksiz bulduklarını belirten ve sonrasında İATP ile bağlarını koparan diğer EAK üyeleri Kerem Karaboğa ve Emrah Yaralı şu ana kadar bu türden bir girişim içerisinde bulunmamışlardır. Diğer bir üye olarak benim de bu girişimi gecikmiş bir biçimde gerçekleştirdiğim eleştirisi yapılabilir –ki bu benim de kabul ettiğim bir saptama olacaktır.

İATP’de Eğitim Araştırma Komisyonu’nun (EAK) Oluşumu

İATP içerisindeki grupların bir dayanışma perspektifi içerisinde kendi aralarında yürütecekleri ve talepler doğrultusunda farklı gruplarla paylaşacakları, sistemli bir yapıya sahip uygulamalı ve kuramsal eğitim araştırma etkinlikleri düzenlemeleri gerektiği yolundaki tartışmalar gerçekte İATP öncesi dönemde başlamıştır. ATÇ’nin ciddi bir dağılma yaşadığı ve İATP’nin kuruluşunun temellerinin atıldığı 2000 yılı içerisinde bu konunun çeşitli vesilelerle gündeme geldiği görülmektedir. Konu genelde ATÇ içerisindeki farklı iki eğilimi temsil eden deneyimli iki grup, Tiyatro Boğaziçi ve İstanbul Sahnesi arasında kısmen yazılı olarak yürütülen tartışmalarla güncelliğini korumuş, bu tür faaliyetlerin kendiliğinden, spontan olarak gelişebileceği görüşünü savunan İS’nin tersine TB, eğitim-araştırma çalışmalarının niteliğinin ön hazırlık ve sistemli çalışmaya bağlı olduğunu, bu türden çalışmalar yürütmeden ATÇ’nin teatral olarak güçlü bir odağa dönüşemeyeceğini ileri sürmüştür.[1]

ATÇ’de yaşanan “tiyatroda cinsel taciz” tartışmalarının ardından ATÇ’deki grupların ciddi bir ayrışma yaşamasıyla birlikte 2000 yılının Kasım ayında yeni bir tiyatro platformun oluşturulması yolundaki tartışmalar başlamış ve Aralık ayı içerisinde adının “İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu” olmasına karar verilen oluşum ortaya çıkmıştır. Yukarıda sözünü ettiğimiz eğitim-araştırma çalışmalarını sistemli hale getirme ihtiyacı doğrultusunda bu yeni platformun daha kuruluş aşaması itibariyle kurumsal bir yanıt oluşturmayı hedeflediği, İATP’nin kuruluş bildirgesinde yer alan şu ifadelerden de anlaşılacaktır: “İATP bünyesinde bir de eğitim-araştırma komisyonu kurulmuştur. EAK seminer, atölye, vb. etkinlikleri organize etmekten sorumlu, bu çalışma alanlarında İATP'ye dönük faaliyetler gerçekleştiren insanlardan oluşmaktadır. Bu komisyon, 2001 yılının Ocak ayında, İstanbul Tıp Fakültesi Tiyatro Topluluğu'nun sahnesinde, iki güne yayılan "Tiyatroda Dramaturji - Brecht'in Shakespeare Oyunlarına Yaklaşımı" konulu semineri organize etmiştir.”

Temelleri Aralık ayında atılan ve ilk organizasyonunu yeni yılın ilk günlerinde gerçekleştiren EAK başlangıçta şu kişilerden oluşmaktaydı: Ömer F. Kurhan, Fırat Güllü, Emrah Yaralı, Kerem Karaboğa, Melih Cavaş ve Mutlu Öztürk. Bu ilk oluşan EAK’da yer alan kişilerin İATP içerisindeki teatral konumlanışlarını ele almak faydalı olacaktır. İlk oluşan EAK içerisinde yer alan üyelerin nitelikleri göz önüne alındığında “bağımsız tiyatroculuk” diyebileceğimiz bir yön ağırlık kazanmaktaydı. EAK türü bir yapılanma oluşturulması önerisini yapan Ömer F. Kurhan yeni platformun ortaya çıkışı sonrasında geçici bir süre için üstlendiği TB temsilciliğini bırakmış, platformla EAK üzerinden ilişkilenmeyi tercih etmişti. Emrah Yaralı ve Melih Cavaş mezuniyet aşamasına gelmişlerdi ama içerisinden yetiştikleri üniversite kurumları henüz mezun tiyatrocularla ilişkilenme konusunda yeterli kurumsallaşmaya sahip değillerdi. Emrah Yaralı, İstanbul İktisat Sahnesi’yle talepler doğrultusunda ilişkilenmeyi sürdürmekte ve yeni mezunların katılmasıyla oluşabilecek bir mezuniyet sonrası yapılanma için yeterli zamanın geçmesini beklemekteydi. Melih Cavaş’ın durumu ise daha farklıydı: MİFTOK içerisinde yaşanan tartışmalar sonrasında hali hazırda varolan ekip kendisiyle organik bir ilişkilenmeye geçmeyi reddetmişti ve ATÇ döneminde aktif bir MİFTOK üyesi ve ATÇ aktivisti olan Melih teatral kimliğini korumakta zorlanmaktaydı. Bu bağlamda Emrah Yaralı ve Melih Cavaş gibi yıllar içerisinde üniversite tiyatrosu alanında oldukça deneyim kazanmış, ancak mezuniyet sonrası dönemde oluşan koşullar nedeniyle aktif tiyatroculuğu terk etme noktasına gelmiş iki kişi için EAK, platformdaki eğitim araştırma faaliyetleriyle ilişkilenmede uygun bir olanak yaratıyordu. İlk bakışta eğitim-araştırma faaliyetleri için en uygun kişi olarak görülebilecek Kerem Karaboğa da başlangıçta EAK ile “bağımsız bir tiyatrocu” olarak ilişkilenmekteydi: İstanbul Üniversitesi ÖKM Sahnesi’nin danışman hocalığını yapmakla beraber İATP’nin kurulduğu ilk dönemde EAK içerisinde henüz bağımsız bir tiyatro akademisyeni olarak yer almaktaydı.[2] EAK’nin ilk oluştuğu dönemdeki üyeleri içerisinden sadece ikisi, Fırat Güllü ve Mutlu Öztürk aynı zamanda grup temsilciliği görevini üstlenmekteydiler.[3] Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi başlangıçta yapının ağırlıklı bölümü “bağımsız tiyatrocular” diye adlandırabileceğimiz, İATP ile herhangi bir grubun temsilcisi olarak ilişkilenmeyen deneyimli tiyatroculardan oluşmaktaydı.[4]

Belki de komisyon üyelerinin bu niteliği, Özgür Sahne’nin “Tiyatro Örgütlenmesi Üzerine” başlıklı yazıda, EAK’nın İATP içerisinde “tiyatro elitlerinin” bir araya geldiği bir yapılanmaya dönüşmesi tehlikesi üzerine dikkat çekmesine yol açmıştır.[5] Bu saptama üzerine yürütülen tartışmalarda komisyon üyelerince EAK’nın özel bir girişim olduğu, içerisinde bulundukları yapılarda eğitim ve araştırma faaliyetlerinde deneyim kazanmış kişilerle sınırlandırılabileceği, ancak tartışma noktasının EAK’nın işlevi üzerine olması gerektiği savunulmuştur.[6] Bu noktada EAK’nın İATP’nin beyni olarak görülmemesi gereğinin altı çizilmiş ve komisyonu İATP’nin ihtiyaçları üzerinden yürütülecek faaliyetlerin sistemli hale getirilmesinden sorumlu işlevsel bir yapı olarak görmenin gerekliliği üzerinde fikir birliğine varılmıştır. Ancak daha İATP’nin ilk kuruluş yıllarında ortaya çıkan bu tartışma, İATP üyesi gruplar içerisinde EAK türü bir komisyonlaşma girişiminin potansiyel algılanış biçimleri üzerine “semptomatik”veriler sunması açısından önemlidir.[7]

Bu tartışmaların ardından gerçekleştirilen ilk etkinlik gerçekte Tiyatro Boğaziçi tarafından hazırlanan bir seminerin İATP gruplarıyla paylaşılmasına yönelikti. İçeriği TB’nin 2000 yılı içerisinde yürüttüğü Hamlet çalışmasının kapsamında oluşturulan "Tiyatroda Dramaturji - Brecht'in Shakespeare Oyunlarına Yaklaşımı" başlıklı etkinlik üç TB üyesi (Murat Kemaloğlu, Umut Arslan ve aynı zamanda EAK üyesi olan Fırat Güllü) tarafından sunulmuş, EAK üyesi Ömer F. Kurhan da “dramaturjinin aşamaları” konulu bir sunumla etkinliğe destek vermiştir. Bu etkinlik dahilinde diğer EAK üyelerinin işlevi etkinliğin organizasyonu ve verimliliği üzerine katkı sunmak şeklinde olmuştur. Aslında bu ilk etkinlik EAK’nın, herhangi bir eğitim etkinliğini ille de bütün aşamalarıyla kendi başına gerçekleştirmek gibi bir işlevinin olmadığını, gruplardan birisinin oluşturduğu bir etkinliğin İATP gruplarının ihtiyaçları doğrultusunda platform faaliyeti olarak organize edilebileceğinin iyi bir örneği olmuştur denebilir.

Bu ilk dönemde EAK uzun bir süre düzenli toplanan, İATP içerisindeki gelişmeleri yakından takip eden ve ilkeler doğrultusunda gündemlere müdahil olmaya çalışan bir yapı olmaya dikkat etti. Bu yaklaşımı iki örnekle açıklamaya çalışalım.

İlk olarak EAK üyesi Melih Cavaş ile içinde yetiştiği topluluk olan MİFTOK arasında yaşanan “gerilimli ilişkisizlik” EAK’nın gündemlerinden birisi olmuştu. Melih Cavaş, kendi mezuniyeti ardından kulübü devralan kuşak tarafından, MİFTOK gibi bir öğrenci kulübü içerisinde “profesyonalist” eğilimlerle hareket ederek kulüp yapısına zarar vermekle suçlanmaktaydı. Grup, Melih ile ilişkilerini olabilecek en asgari düzeyde tutmayı ve sorunu asla tartışmaya açmamayı tercih etmekteydi. EAK üyesi Ömer F. Kurhan İATP içerisindeki bir komisyonda yer alan bir özne ile, aynı platforma üye olan bir grup arasındaki bu ilişkisizliği bir yazıyla gündeme getirerek, İATP ilkelerine bağlı kalmak kaydıyla iki taraf arasında bir tartışmanın başlaması önerisini yaptı. Bu tartışma aslında dolaylı yoldan da olsa üniversite topluluklarına mezuniyet sonrası tiyatro konusunda bir tartışmaya girme olanağı da taşıyordu.[8]

Diğer bir örnek ÖKM’de yaşanan bir sorunla ilgiliydi. 2001 yılı içerisinde ÖKM Sahnesi’nde aralarında temel yaklaşım farklılıkları bulunan iki grup artık çalışamayacak bir duruma gelmiş ve sonuçta bir ayrışma yaşanmıştı. ÖKM Sahnesi Eğitim Araştırma Topluluğu adını kullanan ekip İATP içerisinde kalmaya devam etmiş, diğer ekip ise platformla ilişkilenmemeyi tercih etmişti. Bu aşamada ÖKM Sahnesi EAT’ın bir üyesi durumuna geçen Kerem Karaboğa’nın konuyu EAK gündemine taşımasıyla EAK içerisinden yeni oluşan yapının çalışmalarına destek verilmesi gibi bir eğilim oluşmuştu. O an için asıl sorunun deneyimli oyuncu eksikliği olduğu ifade edildiğinden EAK üyesi Melih Cavaş’ın oyuncu olarak ÖKM Sahnesi EAT’a destek vermesi kararına varıldı.[9]

Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi EAK başlangıçta İATP gündemleri içerisinde daha aktif ve işlevsel bir odak olarak hareket etmekteydi. Bu hareketlilik İATP’nin düzenlediği ilk İATG süresince devam etti. EAK üyeleri Emrah Yaralı İATG sonrasında “İATP’yle Yeniden İATG” ve “Üç Oyun...” , Kerem Korabağa “BGST Dans Tiyatrosu Birimi ile Workshop” ve “Ödenmeyecek Ödemiyoruz”, Fırat Güllü “İATG Ardından Üniversite Tiyatrolarına Dair”, Ömer F. Kurhan “İstanbul İktisat Sahnesi ve Kral Ölüyor” başlıklı yazılarıyla ilk İATG’nin ardından yürütülen tartışmalara yazılı katkılar verdiler ve bu konuda bir gelenek oluşmasına öncülük etmeye çalıştılar. Yine EAK üyeleri Emrah Yaralı ve Fırat Güllü ilk çıkarılacak bültenin teknik süreçlerinde de sorumluluklar aldılar. Bunun ardından hazırlıkları yaz aylarında tamamlanacak bir Absürd Tiyatro semineri önerisi üzerinde hemfikir olundu. Bu projede çalışmak için Fırat Güllü, Kerem Karaboğa, Emrah Yaralı ve Melih Cavaş aday oldular.

Sonuçta EAK’nın faaliyetlerine başladığı ilk yıl içerisinde pratikleri yoluyla oluşturduğu çizgiye bakarsak, şu noktalarda inisiyatif geliştirmiş bir yapı ortaya çıktığını görürüz:

1. Asli olarak İATP içerisindeki grupların ihtiyaç duyduğu konularla ilgili eğitim etkinlikleri üretmeye/organize etmeye adaylık,

2. Düzenli toplantılar yoluyla İATP gündemlerini tartışma, gerekli durumlarda İATP ilkeleri çerçevesinde sorun çözücü müdahale önerileri ortaya koyma,

3. İATP gündemlerine, oyunlara, İATG’ye dönük yazılar üreterek İATP içerisinde yazılı tartışma kültürü oluşturulması yolunda öncülük etme ve bu bağlamda İATP bültenine gerekli desteği sağlama.

EAK’da Yaşanan Daralma ve Komisyonun İşleyişinin Evrimi

İATP’nin ikinci yılı olan 2002 süresince EAK içerisinde bir dağılma ve daralma gözlemlenmeye başlandı. Öncelikle EAK üyesi Melih ailevi nedenlerle İstanbul’u terk etmek zorunda kaldı, dolayısıyla platform ile ilişkileri aşamalı olarak sona erdi. Ardından Ömer F. Kurhan bir yayınevinin kuruluş çalışmalarında yoğunlaşacağı için komisyon faaliyetlerine aktif olarak katılamayacağını belirtti. Mutlu Öztürk kağıt üzerinde EAK üyesi gibi görünmekle beraber EAK toplantılarına katılmamaya ve fahri bir üye gibi davranmaya başladı; ardından 2002 yılı yazında Eğitim-Sen içerisinde yaşanan tartışmaların ardından İATP’den ayrılan grubun içerisinde yer aldı. Bu noktada EAK’nın asli üyeleri diyebileceğimiz kişilerin sayısı üçe inmiş oluyordu: Fırat Güllü, Emrah Yaralı ve Kerem Karaboğa.

EAK ikinci yıl içerisinde sadece niceliksel değil, doğal olarak niteliksel bir değişim de yaşadı. Öncelikle yaşanan ayrılmalar ve kurulan bazı yeni gruplar nedeniyle komisyonun “bağımsız tiyatrocu” diyebileceğimiz üyesi kalmadı: 2001 yılının sonunda geçmişte İstanbul İktisat Sahnesi’nde görev almış ve bu birikimi korumayı düşünen bazı mezunlar bir araya gelerek Karıncalar Tiyatro Topluluğu’nu kurdular. Topluluğun en kıdemli üyesi, bir kaç yıldır mezuniyet sonrası tiyatro girişimini tek başına sürdüren Emrah Yaralı idi. Emrah Yaralı bu dönemden itibaren, zaman zaman tek başına, zaman zamansa diğer bir üyenin katılımıyla KATİT’in İATP temsilciliğini üstlendi. Böylece EAK içerisinde “bağımsız tiyatrocu” diyebileceğimiz hiçbir unsur kalmamış oluyordu -başlangıçta yaşanan bu değişimin EAK ve ÇTP içerisinde bu denli zarar verici olacağı tahmin edilmemişti.[10]

2002 yılı ile birlikte İATP içerisinde “faaliyet döngüsü” olarak da adlandırabileceğimiz kaba bir takvimin ortaya çıktığını saptayabiliriz: İATP’de sonbahar döneminde bir eğitim etkinliği (çoğunlukla bir seminer) ile sezona girilir, yeni yılla birlikte bülten hazırlıklarına başlanır, Mart ayıyla birlikte İATG organizasyonu hızlanır, Mayıs ayında bülten ve İATG birlikte ortaya çıkar, Haziran ortasına kadar oyun değerlendirmeleri yapılır, çoğunlukla Temmuz ve Ağustos ayları düşük yoğunluklu toplantılarla geçirilirdi. Bu bağlamda EAK’lı üyelerin dönemsel olarak yoğunlaştıkları faaliyetler vardır: Yaz sonu itibariyle verilecek seminerin hazırlıklarını yapma, kış sürecinde bültene destek verme, İATG sonrasında şenlik ve oyun değerlendirmelerine yazılı olarak katkı sunma. 2002 yılı yazından sonra, EAK üyelerinin bir araya geldiği ve İATP’nin içinde bulunduğu genel duruma ilişkin değerlendirmeler ya da yapısal analizler yaptıkları sohbet düzeyindeki toplantıların sayısı bile oldukça sınırlıdır. Sadece EAK üyeleriyle sınırlı kalmayan, diğer İATP üyelerince de onay gören, İATP gibi esnek bir platform yapılamasını, sabit bir takvim ve faaliyetler listesiyle iş gören akademi tarzı bir yapıymış gibi tasarlamakta sakınca görmeyen bu yaklaşım, en iyi tabirle “profesyonalist” olarak nitelenebilir.[11]

İşleyen sürecin daha iyi anlaşılabilmesi için EAK’nın 2002 ve 2003 yıllarında düzenlediği iki seminer çalışmasının bir analizini yapmak yararlı olacaktır. EAK 2002 yılında “Absürd Tiyatro”, 2003 yılında da “Ezilenlerin Tiyatrosu” başlıklı aktarım seminerlerini düzenledi. Bu seminerler doğrudan EAK üyeleri tarafından hazırlanan seminerlerdi. Ancak her iki seminerin hazırlık aşamasında daha önce EAK’nın misyonu olarak öngörülmeyen bir boyut ortaya çıktı: EAK bu seminerlerin hazırlıkları aşamasında kendi içinde de bir eğitim faaliyeti oluşturma ihtiyacını hissetti. “Absürd Tiyatro” seminerinde Melih Cavaş, “Ezilenlerin Tiyatrosu” seminerinde EAK üyesi olmamakla beraber Augusto Boal’in “Oyuncular ve Oyuncu Olmayanlar İçin Oyunlar” adlı kitabının çevirmenleri arasında yer alan Atölye topluluğu üyesi Özgürol Öztürk, seminer verme deneyimine sahip olmadıklarını bildirmelerine ve eğitim etkinliğinin hazırlık süreçlerinde zorlanacaklarının farkında olmalarına rağmen sunum ekibine dahil edildiler. Bu arkadaşlara diğer üyelerin destek vermesi ve hazırlık süreci içerisinde bir tür “iç eğitim” faaliyetinin yürütülmesi kararlaştırıldı. Başlangıçta EAK’nın zaten eğitim alanında deneyimli insanların bir araya geldikleri bir komisyon olması öngörüldüğü halde bu tür bir “iç eğitim” faaliyetinin ortaya çıkması komisyonu kendi içinde tutarsızlaştırma tehlikesi içeriyordu.

Bunun dışında her iki etkinlikte de EAK’nın eğilimi tüm üyeleri seminerin oluşturulması aşamasına aktif biçimde dahil etme yönünde olmuştur –öyle ki “Ezilenlerin Tiyatrosu” seminerinde konuyla ilgili yeterli birikime sahip olmadığını belirterek görev almak istemeyen Emrah Yaralı, diğer üyeler tarafından bir süre iş bölümüne katılması yolunda ikna edilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde EAK’nın asıl işlevinin “İATP’nin ihtiyaçları doğrultusunda eğitim etkinlikleri organize etmek” olduğu ve herhangi bir konuda ihtiyaç duyuluyorsa platform dışından kişilerin katılacağı organizasyonların da yapılabileceği unutulmuş gibi görünmektedir.

EAK kendi açılımlarını geliştirme ve kamusallaştırma anlamında da yeterli girişimlerde bulunmadı. Örneğin başlangıçta Kerem Karaboğa’nın EAK üyesi bir akademisyen olarak, diğer akademisyenler ve İATP arasında minimum düzeyde de olsa bir ilişki kurulmasına katkı sunabileceği düşünülmüştü. Bu bağlamda örneğin çalışmalarını İÜ Dramaturji Bölümü’nde sürdüren akademisyenlerle ortak etkinlikler düzenlenebilir, hatta farklı konularda oturulup en basitinden söyleşi bile yapılabilirdi. Bunların hiçbirisi olmadığı gibi EAK platform içerisindeki farklı etkinliklerin bile organizasyonel sorumluluğunu, hatta destekçiliğini dahi üstlenmemiştir. Örneğin EAK üyeleri İATP üyesi Eğitim-Sen 2 nolu şube Tiyatro Eğitim-Areaştırma Birimi tarafından düzenlenen ve İATG 2003 kapsamına dahil edilen Yılmaz Onay’ın katılımcısı olduğu “Sendika Tiyatrosu” konulu etkinliğe organizasyonel hiçbir destek vermemiş, sadece katılım göstermekle yetinmişlerdir.

Tüm bu örneklerden de anlaşılacağı gibi 2002-2004 yıları arasında ortaya çıkan EAK açılımsız dar bir grup olarak kalmayı benimsemiş, kendi etkinliklerini “bir akademik takvim” temelinde “profesyonelce” yerine getiren, asli varoluş sebebi olan “eğitim ve araştırma faaliyetlerini” sonbahar seminerleri düzeyine indirgemiş tabir yerindeyse “küçük bir okuma grubu” havasında bir yapılanmaya dönüşmüştür. Bu sistem aşağı yukarı iki yıl süresince bu şekilde devam ettikten sonra ortaya çıkan “bir İATP dergisi çıkarma” fikri, süreçlere yeni bir boyut katmıştır ve EAK içerisindeki oluşumun yeni bir dönüşüm geçirmesini sağlamıştır.

İATP’de Yayın Kurulu Oluşturma Girişimi

İATP içerisinde bir dergi oluşturma önerisi 2004 yılının ilk ayları içerisinde o dönemde yayıncılık faaliyetlerine yoğunlaştığı için EAK içerisinde etkin rol alamayan Ömer F. Kurhan’dan gelmiştir. İATP içerisinde her yıl düzenli biçimde çıkarılan bültenin, bir bülten-dergi biçimine evrilmeye başlaması üzerine yapılan bu öneri EAK üyeleri içerisinde gündeme geldiğinde genelde olumlu karşılandı. İATP içerisinde tartışmaya açılan ve grupların genelde olumlu karşıladığı öneriye ilişkin ilk somut adımlar Haziran 2004’te atılmaya başlandı. İlk olarak bir yayın kurulu oluşturuldu. Bu kurul içerisinde EAK üyeleri Fırat Güllü, Emrah Yaralı ve Kerem Karaboğa dışında yayıncılık faaliyetlerindeki deneyimleri nedeniyle Ömer F. Kurhan, TB’den Murat Kemaloğlu ve KATİT’ten Seçkin Erdi yer aldılar. Haziran başında yapılan toplantılarda derginin adının “Alternatif Tiyatro” olması önerisi benimsendi ve ilk sayı için bir içerik listesi oluşturuldu.[12]

Çıkarılacak derginin organizasyonu içerisinde Yayın Kurulu üyeleri içerisinden aynı zamanda mevcut EAK üyeleri olan Fırat Güllü, Emrah Yaralı ve Kerem Karaboğa ile EAK üyeliği devam etmekle beraber komisyon çalışmalarına aktif olarak katılmayan Ömer F. Kurhan düzenli yazı vermeyi taahhüt ettiler. Murat Kemaloğlu ve Seçkin Erdi de teknik süreçlerde görev almaya aday oldular. Oluşturulan organizasyon yılda iki sayı çıkarılması beklenen bir derginin yürütülmesini mümkün kılmakla beraber hassas bir denge üzerine kuruluydu. Her üyenin belli bir misyonu vardı ve işleyiş bu dengenin korunmasına bağlıydı. Nitekim sorumlu yazı işleri müdürünün kim olacağı yolundaki tartışma daha dergi hazırlıkları sürerken yapılanmanın işleyişinde ortaya çıkacak sorunların bir habercisi olarak ortaya çıktı.[13] Makul bir süre içerisinde bir yazı işleri müdürü ortaya çıkmaması üzerine grafik tasarımları bile hazırlanmış durumdaki dergi projesi rafa kaldırıldı ve oluşturulan malzemenin Mimesis’te yayınlanmasına karar verildi. Yayın Kurulu’nda yaşanan kadrolaşma sıkıntısını aşmak için yeni isimlerin katılımıyla genişlemesine karar verildi ve yeni yayın kurulu ağırlıklı olarak bültenin çıkarılması ve bir süredir yayında olan web sayfasının düzenlenmesi misyonlarını üstlendi.[14] Başlangıçta düşünülen makul bir süre sonra dergi projesini yeniden gündeme taşımaktı.

Dergi projesi EAK üyelerinin “içe kapalı okuma grubu” görüntüsünü kırabilecek ve komisyona kamusal açılım kazandırabilecek, komisyon üyelerini projelerinde derinleşme yaşamaya zorlayacak bir girişim olabilirdi. Ancak takip eden süreçte tam tersi bir sonucun ortaya çıktığı değerlendirmesi yapılabilir. Öncelikle Emrah Yaralı’nın kişisel olarak bu süreçten olumsuz etkilendiği gözlemi yapılabilir. Yayın Kurulu üyeleri içerisinde yazı işleri müdürü olmaya en uygun aday olduğu söylenebilecek olan Emrah Yaralı, bu teklif kendisine götürüldüğünde yayın süreçlerinin gerçek anlamda kendisi tarafından denetlenemeyeceği bir platform dergisinde bu tür görevi kabul edemeyeceğini belirtmişti. Aslında bu tartışma, fark edilebileceği gibi, bir platform dergisinde işlerin nasıl ilerleyeceği ve dolayısıyla bir platformda dayanışma perspektifi içerisinde aynılaşmadan nasıl bir arada durulabileceği yolundaki daha geniş perspektifli tartışmayı gündeme taşımaya adaydı. Sonuçta İATP bir tiyatro ya da daha geniş anlamıyla bir gösteri sanatları platformudur ve farklı toplumsal kökenlere ya da politik arka planlara sahip grupların temelde bu alanla sınırlı bir birlikteliği üzerine kuruludur. Oysa bu tartışma, Emrah Yaralı özelinde KATİT üyelerinin[15] platform dergisini, piyasadaki herhangi bir dergideki işleyiş şeması içerisinde tasarladıklarını ve yazı işleri müdürünü bu derginin yasal açıdan mesul kişisi olarak yayın çizgisini de belirleyen kişi olarak görme eğiliminde olduklarını açığa çıkarması bakımından önemliydi. Elbette ki bu konuda benzer eğilimleri paylaşan farklı gruplar olduğu da söylenebilir ama bu tartışma Emrah Yaralı özelinde gerçekleştiği için diğer gruplar konu hakkında genelde sessiz kalmayı tercih ettiler ve konu kapsamlı bir tartışmaya dönüşemeden kapandı. Tartışma içerisinde KATİT’in savunusu, İATP şeklinde bir platformun ancak “bülten” türü bir yayın çıkarabileceği, bunun ötesine geçmenin grupları ciddi biçimde zorlayacağı yolundaydı. Bu aslında İATP içerisinde bir süredir gündeme gelen kamusallaşma ve tiyatro ortamında kalıcı bir odak haline gelme gibi hedeflerin neden gerçekleşemediği sorusuna verilecek yanıtın “tercihler” olduğunu ortaya çıkarmış oluyordu. Dolayısıyla dergi tartışması içerisinde “teknik” bir sorun şeklinde gündeme gelen tartışmanın arka planında sözünü ettiğimiz kamusallaşma girişiminin tüm gruplarca yeterince içselleştirilmemesi gerçeğinin yattığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Ancak yapılan tartışmalar özelde Emrah Yaralı, genelde KATİT tarafından bu boyutta algılanmadı ve sorunu kişiselleştirme eğilimi ağır bastı. Bunun doğal bir sonucu da Emrah Yaralı’nın EAK içerisinde biraz daha “temkinli” davranması oldu. Zaten yukarıda da bahsedildiği gibi aynı dönem içerisinde İATP içerisinde yürütülen tartışmalarda Yayın Kurulu’nun yapısal olarak dönüştürülmesine karar verildi. O dönemde İATP’nin çıkaracağı bir dergi fikri ertelenmiş olmakla beraber hala hayattaydı ve gelecekte böyle bir dergi projesini hayata geçirmek için iki kademeli bir plan oluşturulmuştu: İlk olarak dışa açık kamusal dosyaların Mimesis’te ve diğer malzemelerin bültende yayınlanmasına devam edilmesine, ikinci olarak da Yayın Kurulu’nun genişletilmesine ve kadro sorununun yeni katılımlar ile çözülmesine karar verilmişti. Böylece iki sene içerisinde dergi projesinin İATP içerisinde tekrar gündeme gelebileceği varsayılıyordu. Yeni Yayın Kurulu kendi içerisinde bir işbölümü yaptı ve kendisi için bazı hedefler koyarak yoluna devam etme kararı aldı: Mimesis için bir Amatör/Alternartif Şenlikler dosyası hazırlamak, bültenin 4. sayısının teknik sorunlar çıkmadan hazırlanmasını sağlamak, web sitesini yeniden yapılandırmak ve düzenli güncellenmesini sağlamak.[16]

Aynı dönemde bir başka gelişme daha oldu: Şubat 2004’te TB kendi eğitim-araştırma çalışmaları içerisinde elde ettiği bazı sonuçları İATP gruplarıyla paylaşmak için bir Fiziksel Eylemler Atölyesi hazırladı. Mevcut EAK içerisinden Fırat Güllü zaten TB’deki atölye yürütücü kadrosu içerisinde yer alıyordu, diğer iki üye olarak Emrah Yaralı ve Kerem Karaboğa ise eski alışkanlıklardan da kaynaklanan bir eğilimle bir Stanislavski Semineri ile bu atölyeye destek vermeyi tercih ettiler. Yukarıda EAK’nın misyonu düşünüldüğünde, eğitim-araştırma çalışmalarını bizzat üretmek gibi bir zorunluluğunun olmadığını, organizasyonel sorumluluklar almasının da mümkün olabileceğini belirtmiştik. Aslında tüm altyapısı TB tarafından hazırlanan bu eğitim araştırma faaliyetinin İATP içerisinde organize edilmesinde EAK oldukça işlevsel bir rol oynayabilirdi. Ancak EAK bir üyesi dışında tamamen bağımsız bir hazırlık yürütmeyi tercih etmiş, sözü edilen TB’li üyeden de bu iki bağımsız hazırlık süreci içerisinde köprü rolü oynaması talep edilmiştir. Burada bir kez daha EAK’nın “bir okuma grubu” gibi hareket ettiğini, İATP dinamiklerini bütünlüklü olarak algılamaktan uzak bir karakter sergilediğini söyleyebiliriz. En basit biçimiyle, EAK’nın diğer üyeleri TB tarafından yürütülen ve İATP ile paylaşılması düşünülene etkinliği gözlemlemeyi bile gündemine getirmemiştir, atölye yürütücüsü olan üyenin aktarımlarıyla yetinmişlerdir. Böylece Fiziksel Eylemler Atölyesi tümüyle bir TB organizasyonuna dönüşmüştür ve bu anlamda EAK işlevsiz hale gelmiştir denebilir.

EAK’nın kendi misyonunu TB’ye devretmesi ya da TB’nin eğitim-araştırma faaliyetlerinin organizasyonunu misyonunu EAK’dan devralışı süreci, 2004 yazında gerçekleştirilen “Bir Yaz Gecesi Rüyası (Bahar Noktası)-Dramaturji Atölyesi” ile daha da belirgin bir hal kazandı. İATG 2004’te izlenen oyunlarda çok belirgin dramaturjik eksiklikler olduğu saptamasının yapılması üzerine TB içerisinde yürütülen bir tartışmada, İATP içerisinde bir dramaturji atölyesi yapılabileceği önerisi ön plana çıktı. Bu atölyede çalışmaya Fırat Güllü, Bora Tanyel ve Ayşan Sönmez aday oldular. O dönemde benzeri bir atölye çalışması TEAB içerisinde gerçekleştirilmekteydi ve uygulama metni olarak Shakespeare’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” (Can Yücel çevirisiyle “Bahar Noktası”) seçilmişti. Ömer F. Kurhan’ın danışmanlığında yürütülen bu çalışmaya TB adına Fırat Güllü ve Bora Tanyel gözlemci olarak katıldılar ve bu çalışmadaki izlenimleri doğrultusunda TAEB’ın deneyimini de çalışmaya dahil etmek amacıyla atölye çalışmasını aynı metin üzerinden yürütme önerisini yaptılar. Başka öneriler de gelmekle beraber özellikle TEAB’ın bu çalışmaya dair belli bir ön hazırlığının olduğu da düşünülerek İATP grupları içerisinde Bir Yaz Gecesi Rüyası (Bahar Noktası) metni üzerinden çalışılması gibi bir eğilim genel kabul gördü. Atölye, farklı İATP gruplarından değişik katılımcıların katkılarıyla 17 –26 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirildi. Atölye sonrası oluşan veriler 3 Ekim Pazar günü geniş katılımlı bir toplantıyla İATP gruplarına sunuldu. Bu son organizasyon içerisinde EAK’nın aktif hiçbir sorumluluk almaması dikkat çekiciydi. Bir önceki eğitim çalışmasında en azından seminer sorumluluğu üstlenen EAK üyeleri, bu etkinliğin organizasyon sürecine gözlemci olarak bile katılmamışlardır.

2004 yılı içerisinde düzenlenen bu iki eğitim çalışması dikkatle incelendiğinde EAK’nın bu organizasyonlarla ilişkileniş biçiminin komisyonun kendi altını boşalttığı saptamasını yapmak yanlış olmayacaktır: Eğer İATP içerisinde ortak eğitim-araştırma faaliyetleri organize etme misyonunu artık gruplar içerisinden çıkan inisiyatifler üstlenecekse ve bu amaçla kurulmuş komisyon bunlarla organizasyon düzeyinde bile ilişkilenmeyecekse o zaman EAK gibi bir oluşuma gerçekten ihtiyaç var mıdır? 2004 yılının son günlerinde Ömer F. Kurhan’ın önerisiyle başlatılan bir tartışmanın ardından EAK üyeleri bu soruya olumsuz yanıt vermiş ve EAK’nın feshedilmesine karar verilmiştir.

EAK’nın Feshi Önerisi ve Tartışmalar

EAK 2004 yılının Aralık ayı itibariyle kendi varoluşunu tartışmaya başladı. 9 Aralık tarihinde Ömer F. Kurhan’ın da katılımıyla bir araya gelen komisyon üyeleri, Ömer F. Kurhan’ın İATP gruplarının tartışma gündemine sunduğu “Tartışmalardan Kazanımlarla Çıkmak” başlıklı yazıda yer alan iki öneriyi gündemleştirdirler: i) “İATP’de Eleştiri politikaları” başlıklı bir etkinliğin düzenlenmesi konusunda girişim oluşturma;[17] ii) birkaç toplantı önce TB ile MOS arasında çıkan ve gruplar arasında bir gerilime yol açan tartışmayla ilgili ihtilafları çözücü bir girişimde bulunulması.

Görüldüğü gibi toplantı aslında İATP’nin içinde bulunduğu somut duruma olumlu bir katkı yapmak hedefiyle gerçekleştirilmişti. Ancak toplantının işleyişi içerisinde üyelerin aslında EAK’nın tarifi üzerinde tam bir uzlaşmaya sahip olmadıkları gibi bir sonucun ortaya çıktığı söylenebilir. Bu toplantıda EAK’nın ne olması gerektiği yolunda iki farklı yorumun varlığından söz edilebilir: i) Ömer F. Kurhan tarafından formüle edilen ve Fırat Güllü tarafından desteklenen birinci yorum EAK’nın İATP üyesi gruplardan bağımsız bir komisyon girişimi olduğu (ki yukarıda da söylendiği gibi aslında EAK’nın ortaya çıktığı ilk dönemde bu ortak kabul görmüş bir ilkeydi) ve üyelerinin asıl olarak İATP’nin “gerçek” ihtiyaçları doğrultusunda eğitim etkinlikleri organize etmeye aday olması gerektiği ilkesini savunuyordu; ii) Emrah Yaralı tarafından savunulan ve Kerem Karaboğa tarafından da destek verilen ikinci yorum ise EAK üyeliğinin bir zamanlar “bağımsız tiyatroculuk” kimliği üzerine kurulu olduğu ve bu dönemde EAK üyelerinin gruplardan bağımsız hareket etmesinin daha kolay olduğu, ancak oluşan yeni yapılanmada herkesin aynı zamanda aktif olarak bir gruba üye olduğu, bu bağlamda bağımsız bir kimlik oluşturmalarının çok zor olduğunu ileri sürüyor ve EAK’nın zorunlu olarak değişim geçirmesi gerektiğini savunuyorlardı –daha doğrudan söylemek gerekirse önerilen, EAK’yı İATP üyesi gruplardan kimilerinin temsilcileri tarafından oluşturulmuş ve buna göre mesaisi çok daha sınırlandırılmış bir yapı olarak yeniden inşa etmekti.[18]

EAK’nın ne olması gerektiği yolundaki bu ikinci yorum aslında şunu gözden kaçırıyordu ki grup temsilciliği kimliğine entegre edilmiş bir EAK üyeliği aslında ÇTP içerisinde hiyerarşik bir konumlanma yaratmaktaydı: EAK’ya üye veren gruplar ve EAK’ya üye vermeyen gruplar. Bu da “EAK üyesi temsilcilerin” bir “üst platform” gibi görülmesine hizmet ediyordu. Bu noktada İATP’nin asli bir bileşeni olan ve neredeyse bir yıldır toplantı yapmamış olan ÇTP’nin çözülmesinde bu tür bir yaklaşımın da etkisi olacağı tespiti yapıldı, ancak konu üzerinde tam olarak uzlaşıldığı söylenemez. Toplantı yukarıdaki iki gündem konusunda alınan kararların ardından bitirildi.[19]

24 Aralık’ta yapılmasına karar verilen sonraki EAK toplantısı öncesinde Ömer F. Kurhan “EAK’nın İşlevi ve Sürdürülebilirliği Üzerine” başlıklı bir yazı yazdı.[20] Yazıda EAK’nın kuruluşundan itibaren geçirdiği süreçler kısaca özetleniyor ve EAK üyelerine üç öneri yapılıyordu:

1. EAK’nın bir hedef olarak korunması, ama sürekli ve işlevsel bir yapı olarak örgütlenmesini sağlayacak, özellikle topluluk pratikleri dışında özel bir enerji üretebilecek bireysel katılımların gerçekleşemediğinin, dolayısıyla varlığını sona erdirdiğinin İATP’ye açıklanması.

2. EAK’nın İATP ve özelde ÇTP’nin kurumsal olarak aşınmasına nasıl katkıda bulunduğunun belirlenmesi, esnek bir işleyiş çerçevesinde, eğitim-araştırma eksenli proje ve organizasyonların İATP ve özelde ÇTP ve ÜTP bünyesinde daha kalıcı bir şekilde gündemleştirilmesinin önünün açılması.

3. EAK bir hedef olarak korunurken, genel olarak İATP’nin eğitim-araştırma eksenli proje ve organizasyonları ne derece ileri noktalara götürebildiğinin dikkatle gözlenmesi ve kalıcı bir komisyon oluşumuna giderken, bu komisyon için gerekli bireysel kadro birikiminin ve gönüllülüğün oluşup oluşmadığına yine dikkatle karar verilmesi.

24 Aralık toplantısı bu üç öneri üzerinden yapıldı. Bu toplantıda, bir önceki toplantıda ilk nüveleri ortaya çıkan temel ayrımlar daha da netleşti. Özellikle Kerem Karaboğa sorunun İATP’nin yaşamakta olduğu yapısal krizle ilgili olduğunu ileri sürerek ÇTP’nin çözülmesinde EAK’nın payı olduğu savını reddetti ve EAK’nın seminer-eğitim faaliyetlerini gündemde tutan bir yapı olarak kurulmasının yeterli olduğunu, İATP’nin diğer sorunlarına (topluluklar arası ilişkilerde yaşanan hukuk sorunları gibi) müdahil olmasına gerek olmadığını savundu.. Bu noktada son yıl içerisinde EAK’nın eğitim faaliyetlerinin organizasyonunu üstlenme noktasında da atıl kaldığı ve 2004 yılı içerisinde düzenlenen iki atölye çalışmasının da TB tarafından organize edildiğinin hatırlatılması üzerine ortaya şu soru atıldı: Eğitim etkinliklerinin organizasyonundan çekilmiş, İATP içerisindeki temel hukuk problemlerine dair pozitif açılımlar sağlayamayan bir EAK’ya gerçekten ihtiyaç var mıdır? Bu soruya ilk olarak Emrah Yaralı yanıt verdi ve ortaya çıkan görüntünün ihtiyaç olmadığını gösterdiğini düşündüğünü belirtti. Ardında Kerem Karaboğa da İATP’nin içerisinde bulunduğu koşullar içerisinde mevcut EAK’nın kendini feshetmesinden yana olduğunu belirtti. Fırat Güllü’nün de benzer yönde bir eğilim belirtmesi üzerine EAK üyeleri Ömer F. Kurhan’ın yazısında önerilen birinci öneri üzerinde fikir birliğine vardılar ve EAK’nın gelecek için bir hedef olarak korunmakla beraber şu an için feshedildiğinin açıklanmasına karar verildi. İkinci öneri ise Fırat Güllü tarafından kabul edilmekle beraber, asıl olarak İATP analizinin yapılmasının önemli olduğunu, EAK’nın İATP’den bağımsız bir analiz ya da özeleştiri sürecine girmesine gerek olmadığını düşündüklerini açıklayan Emrah Yaralı ve Kerem Karaboğa tarafından reddedilmiştir. Sonuçta bu yazı –gecikmiş olmakla beraber- burada tarafımdan verilen vaadin yerine getirilmesin dönük kişisel bir girişimdir.

EAK Deneyiminin Ardından

İATP tüm bu yaşananların ardından 2006 yılıyla birlikte ciddi bir çözülme sürecine girdi ve kendisini bir girişime dönüştürme kararı aldı (İATP-G). Şu anki İATP-G içerisinde EAK benzeri bir yapı bulunmamaktadır ve Girişim’in ortaya çıkışından bu yana geçen süre içerisinde geçmişte EAK’nın sahiplenmesi beklenen kimi faaliyetler çeşitli farklı inisiyatiflerce üstlenilmiştir: Örneğin Alternatif Tiyatrolar Buluşması etkinliği dahilinde gerçekleştirilen “Kültürel Çoğulculuk Bağlamında Alternatif Tiyatro” başlıklı panel ağırlıklı olarak BGST içerisinden çıkan kişilerce organize edilmiş, Ömer F. Kurhan da etkinliğin moderatörlüğünü üstlenmiştir; ardından ilerleyen süreçte yine BGST’den Bülent Sezgin ve Özgür Çiçek, Sonia Moore’un “Stanislavski Sistemi” adlı kitabı üzerine bir seminer çalışması gerçekleştirmişler, aslında BÜO’ya dönük olarak hazırlanan bu etkinliğe diğer İATP gruplarından ve İATP üyesi olmayan TİMAŞ’tan katılımlar gerçekleşmiştir; benzer şekilde İATP Eğitim komisyonu üyeleri Kasım 2006’da, Eğitim-sen 5 Nolu Şube’de (Kartal), “Okullarda Tiyatro Faaliyeti ve Oyun-Drama-Tiyatro İlişkisi” konulu bir etkinlik gerçekleştirmişler, etkinlikte Bülent Sezgin “Çocuklarla Tiyatro Yapmak ve Okullarda Tiyatro Faaliyetleri” ve “Oyun-Drama-Tiyatro İlişkisi ve Eğitici Drama Uygulamaları Üzerine” başlıklı iki sunum gerçekleştirmiştir. Bu deneyimler de göstermektedir ki şu an için EAK türü bir yapılanmaya sahip olmaması İATP-G’nin eğitim-araştırma faaliyetlerinden vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. Elbette ileride ortaya çıkabilecek bu türden bir komisyon hem bu eğitim-araştırma faaliyetlerine sistemli hale getirme hem de onlara derinlik kazandırma anlamında önemli bir girişim olacaktır. Ancak bu girişimin İATP’nin 2001 ve 2004 yılları arasındaki döneminde o zamanın mevcut EAK’sının düştüğü hataları tekrar etmemesi önemlidir.

Bu bağlamda yeni bir Eğitim Araştırma Komisyonu’nun oluşabilmesi gerekli insan gücünün varlığına bağlıdır. Varolan platform yapılarının sağlıklı işletilebilmesi açısından, çeşitli İATP gruplarının platform temsilcilerinin bir araya gelerek oluşturdukları bir EAK yapılanması zarar verici olacaktır. Geçmişteki deneyim bunu göstermiştir. Grupların, oluşturdukları temsilcilik mekanizmalarının, EAK türü bağımsız komisyonlardan net biçimde ayrı tutulması konusunda dikkatli olmaları gereklidir. Bu noktada EAK türü bir yapılanmanın ortaya çıkışının grup temsilciliği misyonu taşımayan, bir gruba mensup olsa bile EAK içerisinde bireysel bir aidiyete sahip olacak, eğitim-araştırma faaliyetlerinde belli bir deneyime sahip bireylere ihtiyacı olacaktır. Bu tür adaylar olmadan ortaya çıkacak bir girişim şekilci kalmaya ve diğer İATP yapılarına zarar vermeye adaydır.

Eğer İATP-G alternatif bir tiyatro odağına dönüşmek ve İATP’yi yeniden canlandırmak misyonuna sahipse, alternatif eğitim-araştırma faaliyetleri oluşturmanın yollarını da bulmak zorundadır. Alternatif bilgi kategorileri oluşturmaya aday bu tür bir yapılanmanın, egemen akademik paradigmalarla içli dışlı olmasına gerek yoktur. Alternatif eğitim politikaları üzerine odaklanması ve İATP-G gruplarının ihtiyaçlarını gözeten bir biçimde hareket etmeyi ilke edinmesi elbette ki daha doğru olacaktır. Bu açıdan geçmiş dönemde ortaya çıkan ve yukarıda analiz edilmeye çalışılan “içe kapalı akademik sapma” eğilimine yeniden düşmemek, yeni bir EAK ortaya çıkarma girişimi açısından büyük önem taşıyacaktır.

Notlar:

[1] Konuyla ilgili İATP-Girişim arşivinde yer alan, dönemin TB temsilcisi Ömer F. Kurhan tarafından kaleme alınmış “ATÇ’nin Mevcut Durumu Üzerine” başlıklı yazıya bakılabilir.

[2] İlerleyen aylarda ÖKM Sahnesi içerisinde yaşanan tartışmalar sonucunda ÖKM Sahnesi Eğitim Araştırma Topluluğu adıyla ikinci bir grup kurulmuş, Kerem Karaboğa içerisinde mezunların da yer aldığı bu yapılanmanın bir üyesi haline gelmiştir. İlk bültende yayınlanan yazılarına baktığımızda Kerem Karaboğa’nın kendisini artık ÖKM Sahnesi Eğitim Araştırma Topluluğu ve EAK üyesi olarak tanımlamakta olduğunu görebiliriz.

[3] Ancak bu iki üyenin temsilcilik koşullarının farklı olduğunu da belirtmeliyiz. TB temsilciliğini Ömer F. Kurhan’dan sonra Fırat Güllü ve Barış Orak üstlenmişlerdi ve bu dönemden sonra da TB genelde iki temsilci ile temsil edildi. Fırat Güllü temsilcliğini 2006 yılına kadar sürdürürken, Barış Orak’tan sonra diğer temsilciler sırasıyla Bülent Sezgin, Gülbahar Tunç ve Aysel Yıldırım oldular. Mutlu Öztürk ise başlangıçta Eğitim-Sen 3 Nolu Şube Tiyatro Girişimi adıyla kurulan, kadrosunu ağırlıklı olarak sendikaya sadece fahri olarak üye olabilen bir grup Terakki Lisesi öğretmeninin oluşturduğu bir yapılanma içerisindeki bir inisiyatif adına İATP toplantılarına katılıyordu, yani grubun tümünü temsil ettiği pek söylenemezdi. Ardından bu yapılanma adını İstanbul Eğitim-Sen Oyuncuları’na dönüştürdü ve sendika üyelerinin katılımının arttırılması yoluyla “sendika içerisinde oluşturulmuş bir özel okul öğretmenleri” yapısından ziyade “sendikalı öğretmenlerden kurulu bir sendika tiyatrosu” yaklaşımı ön plana çıkarmaya başladı. İATP’nin ilk yılı içerisinde Mutlu Öztürk’ten İESO temsilciliğini Neslişah Hazar devraldı.

[4] Yapının bu özelliğinin geçirdiği evrimin etkilerinden ileride yeniden bahsedeceğiz.

[5] “ ‘Elit’ eğitimci grubun bu örgütlenmede sorumluluğu ne olmalıdır? (Elit kavramının tırnak içinde de olsa kullanılmaması gerekir. Anlayış olarak yerleşme tehlikesi taşıdığını düşünüyoruz.)” (Özgür Sahne’nin “Tiyatro Örgütlenmesi Üzerine” başlıklı yazısından)

[6] “EAK elit olabilir ama elitisit olmamalıdır.” Konuyla ilgili bir değerlendirme için bkz. Ömer F. Kurhan imzalı “İATP-EAK’nın İşlevi ve Sürdürülebilirliği Üzerine” başlıklı yazı. http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=60

[7] Gerçekte bu tür tartışmalar İATP deneyimi ile sınırlı değildir. Geçmiş dönemlerde ATÇ içerisinde faaliyet gösteren gruplar içerisinde de benzer tartışmalar olmuş olduğunu hatırlamak gerekir. Örneğin ATÇ’nin özellikle üniversite tiyatrolarının katılımıyla ciddi bir genişleme yaşadığı dönemlerde, İstanbul Sahnesi temsilcileri Mehmet Esatoğlu ve Lale Ulutepe ile TB temsilcisi Hakan Gürel yeni katılan gruplarla “öğreten abiler, ablalar” şeklinde ilişkilenmekle eleştirilmişler ve özellikle o dönemdeki TB temsilciliğinin girişimleriyle ATÇ içerisinde oluşabilecek hiyerarşik oluşumların önünü kesmek için alt platformlar halinde örgütlenme önerisi gündeme getirilmişti. Benzer koşullara sahip olmaktan kaynaklanan ortak sorunlar bağlamında platformlaşan üniversiteli tiyatrolar ÜTÇ’yi oluşturmuşlar ve ATÇ toplantılarına kendi aralarında oluşturdukları gündemleri ve inisiyatifleri taşıyarak katılmaya başlamışlardı. Diğer ATÇ grupları ise o dönemdeki adıyla ÇTÇ’yi (Çalışan Tiyatroları Çevresi) oluşturarak kendi gündemlerini oluşturmak durumunda kalmışlardı. Bu anlamda İATP’nin kurulduğu ilk dönemlerde EAK türünden deneyimli tiyatrocuların yer aldığı bir yapılanmanın başlangıçta ATÇ deneyiminden kaynaklı olarak İATP grupları içerisinde “şüphe” uyandırması anlaşılabilir bir şeydir. Asıl şaşırtıcı olan İATP’yi oluşturan grupların bu türden bir duyarlılığa sahip olmalarına rağmen zaman içerisinde EAK’nın geçirdiği işlevsel dönüşüme müdahil olmayı becerememeleridir.

[8] Bu çağrının bir sonucu olarak başlangıçta her iki tarafta da iyi niyetli adımlar atıldığı gözlemlenmişse de sonuçta Melih ve MİFTOK arasındaki sorunun tam olarak çözüldüğü söylenemez.

[9] Bu desteğin bir sonucu olarak ÖKM Sahnesi EAT’ın İATG 2001’de de sergilediği Lorca’nın “Don Cristobita ile Donna Rosita’nın Acıklı Güldürüsü” adlı oyununda Melih Cavaş, Cocolich karakterini canlandırarak gruba önemli bir katkı sunmuştur.

[10] Aslına bakılırsa ilk başta bir süre (seyrekleşmiş olmakla beraber) bağımsız EAK toplantıları ve ÇTP toplantıları birlikte yürütülebildi; ancak kısa süre sonra (özellikle 2002 yazıyla birlikte hızlanan bir süreçte) bağımsız EAK buluşmaları neredeyse tamamen ortadan kalktı. Bunun yerine zaten birer grup temsilcisi durumunda olan EAK üyeleri İATP ve ÇTP toplantılarına katılmakla yetinmeye başladılar -bu toplantılarda da EAK üyeliği ve grup temsilciliği kimliklerinin içiçe geçtiği bir varoluş biçimi sergilediklerini söylemek yanlış olmaz. 2003 yılı sonu itibariyle ÇTP toplantılarının da yapılmamaya başlanmasıyla birlikte İATP içerisindeki tüm grup ve oluşumlar çok özel durumlar ortaya çıkmadıkça sadece genel İATP toplantıları düzenlemeye ve tüm gündemleri bu toplantılarda ele almaya başladılar. EAK üyeleri de bu toplantılarda bir araya gelmeye ve zaman zaman içinde bulundukları grupların temsilcileri olarak, zaman zamansa EAK üyeleri olarak fikir beyan etmeye başladılar. Tüm platform yapılarının buharlaştığı ve platformun Ömer F. Kurhan’ın deyimiyle bir forum ortamına dönüştüğü bu değişim sırasında EAK da oluşan bu yeni yapılanma içerisinde eridi ve bağımsız bir komisyon olma özelliğini aşama aşama kaybetti. Daha çok her sonbahar semineri öncesinde düzenli olarak ortaya çıkan, sonra kendisini fesheden bir grup hüvviyetine büründü.

[11] EAK içerisinde bu eğilimin asıl somutlaştığı kişi tahmin edilebileceği gibi akademik dünyanın bir üyesi olan Kerem Karaboğa olmuştur. Ancak Fırat Güllü ve Emrah Yaralı da ortaya çıkan bu eğilimi desteklemiş ve bu iki üye de “akademist sapma” diyebileceğimiz bir noktaya düşmüşlerdir. EAK’nın mesleki anlamda tiyatro akademisyeni olmayan, ama tiyatro alanında entelektüel bir kimlik inşa etmek için aday olan üyeleri Fırat Güllü ve Emrah Yaralı, Kerem Karaboğa’nın İstanbul Üniversitesi Dramaturji Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak sahip olduğu mesleki kimliğin ve bunun doğal bir uzantısı olan çalışma tarzının EAK içerisinde bu denli belirleyici olmasına izin vermeyebilirlerdi. Bu EAK içerisinde daha dengeli bir yapının ortaya çıkmasına hizmet edebilirdi. Sonuçta gerek Fırat Güllü, gerekse Emrah Yaralı içerisinde bulundukları yapılar içerisinde uygulamaya dayalı, tiyatro örgütlenmesini ön plana çıkaran pratikler içerisinde oldukça uzun yıllar deneyim kazanmış kişilerdi. Kerem Karaboğa’nın önce BÜO, ardından bir süre TB içerisinde devam eden aktif tiyatroculuğa 2000 yılı sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde ağırlıklı olarak akademisyen kimliğiyle devam etmesinin yaratmış olabileceği belli yabancılaşmalara onların müdahil olmaları mümkün olabilirdi. Ama bunun yerine kişisel eğilimlerinin de etkisiyle Kerem Karaboğa’nın oluşturduğu “akademi paradigması”nın içinde devinmeyi tercih ettiler. Bunun doğal bir sonucu bu “üçlünün” aşama aşama “İATP’nin bilen abilerine” dönüşmesi olmuştur. Hatırlanacağı gibi bu aslında İATP’de EAK’nın ilk kuruluş yılı içerisinde gündeme gelmiş bir tartışmaydı. EAK “İATP’nin beyni” olarak değil, “eğitim alanındaki organizasyonel gücü” olarak tasarlanmıştı

[12] İlk sayıda yer alması düşünülen dosyalar şunlardı: Amatör/Alternatif Tiyatro şenliklerine ilişkin bir araştırma dosyası, İATP’li grupların kadın üyelerince gerçekleştirilen Kadın Oyunları dosyası, TB’li kadın tiyatrocularca düzenlenecek bir Feminist Tiyatro çeviri dosyası, Emrah Yaralı ve Kerem Karaboğa tarafından yazılacak “Stansilavski: Sanatı ve Yaşamı” başlıklı bir yazı, TB’den Fırat Güllü ve Cüneyt Yalaz tarafından kaleme alınacak, Şubat 2004 tarihli “İATP’de Fiziksel Aksiyonlar Atölyesi” başlıklı değerlendirme yazısı. Bu malzemenin büyük bir bölümü daha sonra Mimesis Dergisi’nin 11. sayısında yayınlanmıştır.

[13] Tiyatro Boğaziçi’nin bir İATP dergisi fikri ilk ortaya çıktığı andan itibaren “tam destek verme” şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşımı sahiplendi. Bu bağlamda derginin BGST yayınları bünyesinden çıkarılabileceği en başından belirtilmişti. Ancak TB halihazırda Mimesis’i çıkardığı için bu yeni derginin sorumluluklarının kolektif olarak paylaşılması hayati bir önem taşıyordu, aksi taktirde dergi ikinci bir TB dergisine dönüşecekti ve buna gerek yoktu. Bir yayın kurulu oluşturulması ve farklı gruplardan insanların burada sorumluluk alması önemli bir gelişmeydi, ancak TB için sorumlu yazı işleri müdürünün mutlaka TB dışından birisi olması önem taşımaktaydı. Ancak yayın kurulu içerisinde yürütülen tartışmalarda buraya hiç kimse aday olmadı ve bu konum doldurulamadığı için İATP’nin bir dergi için yeterli kadrolaşmayı sağlayamadığına karar verildi.

[14] Yeni Yayın Kurulu’nda EAK üyeleri dışında şu isimler yer alıyordu: TB’den Murat Kemaloğlu, KATİT’ten Seçkin Erdi, TEAB’tan Sinan Koç, Atölye’den Melih Gündüz, MOS’tan Burç Demir, ÖKM Sahnesi’nden Gözde Atalay, BÜO’dan Ömer Özdinç.

[15] Emrah Yaralı konuyla ilgili kararları KATİT üyeleri arasında yürütülen tartışmalar sonrasında aldıklarını belirtmiştir.

[16] Çok somut yayıncılık pratikleri üzerinden tanımlanan bu kurul önceden fark edilemese de ilerleyen süreçlerde, yapısal olarak sorunlar yaşayan İATP içerisinde kendi amacını aşan bir boyut kazanmıştır denebilir. Bu dönemde (Aralık 2004) EAK üyeleri komisyonun feshine karar verdiler. ÇTP toplantılarına da neredeyse bir yıllık bir ara verildiği düşünülürse, ağırlıklı olarak ÇTP grupları üyelerince oluşturulan Yayın Kurulu’nun hem EAK, hem de ÇTP’den boşalan alanı doldurmaya başladığı saptaması yapılabilir. Ancak bu Yayın Kurulu da 4. bültenin yayına hazırlanış sürecinde ciddi bir kriz yaşamış ve ardından gelen tartışmalarla beraber 2005 yılının Haziran ayında kendini feshederek bir Yayın Komisyonu’na dönüşme kararın almıştır. Bu süreç içerisinde yaşanan ayrılmalarla beraber Yayın Komisyonu nihayetinde şu kişilerden oluşmuştur: TB’den Fırat Güllü, TEAB’tan Sinan Koç, Atölye’den Melih Gündüz, MOS’tan Burç Demir, BÜO’dan Ömer Özdinç. Bu komisyon kendi içerisinde şu işbölümünü yapmıştır: Web sitesinden Sinan Koç’un sorumlu olmasına ve BÜO’dan Öner ve Atölye’den Burak’ın ona yardımcı olmasına, Mimesis’te yayınlanabilecek nitelikte dosyaların organizasyonu konusunda Fırat Güllü, Bülten’in organizasyonel ve teknik işlerinin yürütülmesinden de Burç Demir ve Melih Gündüz sorumlu olmuş, Ömer Özdinç de ÜTP gruplarının yayın faaliyetlerine sağlayacağı katkıları komisyona taşıma konusunda aday olmuştur. Ancak bu komisyon çok fazla bir faaliyette bulunmadan İATP içerisinde yaşanmaya başlanan tartışmalar içerisinde işlevsizleşmiş ve 2006 içerisinde fiilen fesholmuştur.

[17] Bkz. “İATP-Eleştiri Politikaları-Tercihler” başlıklı yazı. http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=54

[18] Bu toplantıdan sonra Emrah Yaralı tarafından kaleme alınan ve genel anlamda İATP’de yürütülmekte olan çeşitli tartışmalara ilişkin KATİT’in görüşlerini özetleyen bir yazıda, yukarıda bahsedilen düşünce daha açık biçimde ifade edilmekte ve EAK ile ilgili aşağıdaki değerlendirmeler yapılmaktadır:

(...) EAK'yı işlevsel kılacak olan IATP'dir ve varsa altındaki platformlardır. EAK bağımsız bir yapı değildir, en azından pratik olarak değildir, olamaz. EAK (şu an için) topluluklardan temsilcilerle oluşur. Ve her kişi toplululuğuyla gelir, bu bir anlamda topluluk temelleriyle ve ilişkileriyle gelir demektir. Misyon olarak ise temsilcilikten farklı bir işlev görmekte, bir anlamda artı bir efor harcayarak kendi topluluğunun dışında da IATP adına bir çalışma yapmaktadır.

Bunun aksi topluluktan bağımsız bir EAK üyeliği, iki ayrı görevin birbirinden bağımsız yürümesini söylemek demektir ki, bu EAK üyesini mekanikleştiren, IATP 'memuru' ve sürekli müdahaleye açık bir ilişkiler bütününü gerektirir. Bunun olmaması için ise toplulukların deneyimlerinin, sayılarının, deneyimlerinin, bütçelerinin ve de koşullarının eşit olması gerekmektedir. Bu koşullardan bağımsız bir temsilci gönderimi gerçeklikten uzaktır. Tam rekabet piyasasında geçerli olabilecek bu tez, gerçekleşmediği takdirde -ki bu eşitsiz rekabet olur- EAK üst bir kurum olarak görülecek (aksi engellenemez) ve böylesi bir zeminde amacından sapacaktır. Topluluklar EAK'yı ÇTP olarak, IATP seminer atölyesi ya da tartışmaları sürekli yönlendirecek bir komisyon olarak göreceklerdir –ki bu da sorumluluk havale etmedir ve eşitsizliği yeniden örgütlemektir. Sonuçları itibariyle bu tartışma sadece EAK'nın değil sistemik bir problemin varlığına işarettir. Çünkü EAK, IATP'dir, içerisindeki platformlardır.

Bu eşitsizlikte EAK'nın kuruluş amacı gereği bir görevi olduğu aşikardır ve bu yüzden gereklidir. Ancak bu gereken yere gereken malzemeyi yığmak da değildir. Gücü oranında ve olabildiğince açık ve eşit düzlemlerde bir ilişki yaratımıyla toplulukların üzerinden değil beraber bir iş görmektir. Toplulukları aşan bir ilişki olamaz, en azından temsilcileri olduğu topluluklar için bu söz konusu değildir. Çünkü grubundan bir kişinin azalacağı riskini de göze alarak, EAK üyesi olan kişiyi topluluğu göndermiştir. Bu ilişki, dayanışma ağının da doğmasına neden olmalıdır ki, EAK'ya gelmek hem kişi hem de topluluğu için dezavantaj bir durum içermesin.

Ancak iktisatta olduğu gibi böylesi bir durum burada da gerçekleşmedi. Olası koşullar atıl kaldı, kişiler gerekli atikliği gösteremedi, EAK'nın diğer mensupları bıraktı...vs. Ne olursa olsun EAK, IATP'yi yansılayamadı ve ihtiyaçlar temelinden değil, ihtiyaçların üretilmesi temelinden bir tüketim ilişkisine gidildi. Bu bir IATP sorunsalıdır. IATP'yi oluşturan temsilciler sorumludur ve çözülmesi de toplulukların kendi temsilciliklerini sorgulamaları amaç-araç ilişkisini, dayanışma, teorik-pratik ve ifadelendirme biçimlerini daha dikkatli ve özenle tartışmasına bağlıdır. Bu topluluk ideolojisi, topluluk yaşayışı, yapısı ve ilişkilerinin kendisidir.

EAK yapısının devamlılığı ise buraya bağlıdır, ne EAK'nın kendisine ne de bir başkasına.

[19] Karar 1: Eleştiri politikaları konulu bir eğitim çalımasına girilmesi konusunda İATP’nin fikrini alma. Karar2: TB ile MOS arasındaki gerginliğe çözüm oluşturulması için EAK’nın duruma müdahil olması.

[20] http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=60