1 Ekim 2006 Pazar

İATP’nin Beş Yılı Üzerine Bir Değerlendirme

Beş yıllık bir platform yapılanması olarak İATP (İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu) girişimini çeşitli alt dönemler altında incelemek mümkündür:

1. ATÇ’den (Amatör Tiyatrolar Çevresi) ayrılmaların gerçekleştiği ve yeni platformun kuruluş tartışmalarının yürütüldüğü 2000-2001 dönemi.
2. Temel platform yapılanmalarının ortaya çıkmasından sonra platformun alternatif bir yapılanma olarak tiyatro ortamında güçlü bir odak olmasının amaçlandığı ancak daha çok platform yapılanmasının aşındığı 2002-2003 yılları.
3. Platformun yapısal krize sürüklendiği ve çözülme yaşadığı 2004-2005 yılları.

Bu dönemleri tek tek kendi içinde ele alırsak şu değerlendirmeleri yapmak mümkündür:

1. Kuruluş tartışmaları (2000-2001)

ATÇ’den İATP’ye

İATP 2000 yılının sonbaharında başlayan tartışmalar sonrasında kurulmuş, 2001 yılında “tiyatro alanında birlik sorununu alternatif bir yaklaşımla pozitif bir çözüme kavuşturmaya niyetli İstanbul’daki tüm tiyatro topluluklarına” dönük bir çağrıyla birlikte kuruluşunu deklare etmişti. Platformun çıkardığı ilk bültene bakıldığında bu başlangıcını 13 grubun katılımıyla gerçekleştirdiği; içerisinde yerel tiyatro, üniversite tiyatrosu, üniversite sonrası tiyatro yapılanması, kültür merkezi, sendika yapılanması gibi farklı üyelerin bulunduğu ve bu bağlamda üye profili açısından çeşitlilik arz ettiği görülebilir.

Bu dönem içerisinde ATÇ’de gerçekleştirilemeyen bir girişim hayata geçirilmiş ve platformun ilkeleri yazılı hale getirilmiştir. Aslında ATÇ içerisinde alternatif bir tiyatral platformun ilkelerinin ne olması gerektiği konusundaki tartışmalar, İATP’nin kuruluşundan önceki iki yıl boyunca sürdürülmüştü. Ancak ATÇ içerisinde bu konuda güçlü bir uzlaşma sağlanamamıştı. 1999-2000 dönemi itibariyle ATÇ içerisinde tartışmalar alt platformlar kurarak örgütlenme, eğitim-araştırma faaliyetlerini sistematik hale getirme, üniversite tiyatrolarının birikimlerinin “buharlaşmasını” önlemek için mezun yapılanmaları kurma, üniversite tiyatrolarının inisiyatifiyle oluşan ÜTÇ’ye (Üniversite Tiyatroları Çevresi) benzer bir ÇTÇ (Çalışanların Tiyatrosu Çevresi) oluşturma gibi konular üzerinde yoğunlaşıyordu. O dönem içerisinde ÜTÇ oldukça dinamik bir yapı olmasına rağmen, ÇTÇ’nin örgütsüz bir görüntü sergilediği gözlemlenebilmekteydi. Bu bölgede ağırlığı bulunan gruplardan İstanbul Sahnesi, yönetmeninin kişisel ilişkileri doğrultusunda Tiyatro Simurg ve Özgür Sahne ile sınırları oldukça esnek bir iç içelik ilişkisi sergilemekteydi. Cem Yalın vefat etmişti ve Bakırköy Oyuncuları yeniden örgütlenme girişimleri içerisindeydiler. Daha sonra Eğitim-Sen 3nolu Şube ile ilişkilenmiş bir Şişli Terakki öğretmenleri girişimi de bu dönemde sendika bölgesi adına tartışmalara katılmaya başlamıştı ki bu grubun sendika yapısını ya da genel anlamda Şişli Terakki öğretmenlerini ne kadar temsil ettiği tartışmalı bir konuydu. Bu yapı içerisinde yakın dönemde bir yeniden inşa süreci yaşayan TB (Tiyatro Boğaziçi), Ömer F. Kurhan’ın da temsilciliği altında daha çok İstanbul Sahnesi ve onunla ilişkili gruplarda somutlanan özel hukuk içerisinde belirlenmiş ve ilkeleri belirsizleştirilmiş bir Tiyatro Forumu yerine alt-platformlara dayalı, çok temel ilkeleri yazılı hale getirilmiş kurumsal bir yapılanmanın gerekliliğini savunuyordu.

Tam bu dönemde İstanbul Sahnesi’nin yönetmeni ile Özgür Sahne oyuncuları arasında baş gösteren “tiyatroda cinsel taciz” tartışması, TB ve İstanbul Sahnesi arasındaki temel paradigma farklılığının ayan beyan ortaya çıktığı bir durum yarattı. Bu dönemde TB platformun bu tür bir sorunu tartışabilmesinin önemini vurgularken, İstanbul Sahnesi “bu bir çamur atmadır, tartışmam tartıştırmam” şeklinde bir tavır sergileyince ÇTP girişimi diyebileceğimiz yapılanma içerisinde ipler kopmuş oldu.[1]

İATP tek başına bu krizin bir ürünü olmasa da, “tiyatroda cinsel taciz” tartışmaları yeni bir platformun kurulması girişimini oldukça hızlandırmıştır. Bu tartışmalar sırasında hemen hemen tüm ÜTÇ grupları yeni kurulan platforma katılma kararı aldı. ATÇ döneminde tartışması yürütülen ama hayata geçirilemeyen birçok konu İATP’nin kuruluş ilkelerinde yer aldı. İlkelere ilişkin ilk yazılı öneri Ömer F. Kurhan tarafından kaleme alınmış ve İATP gruplarının tartışmasına açılmıştır. Ancak üye grupların ilkeler konusunda yeterince tartışmayıp gelen öneriyi olduğu haliyle hemen kabullenme yönünde pratik sergilemeleri düşündürücüdür. Bu konuda aslında sadece Lise Tiyatroları Platformu ile yaşanan ciddi bir tartışma vardır.[2] Bunun dışında “Tiyatral yardımlaşma ve alışverişi temel alan topluluklar arası ilişkilerde belli bir hukukun inşa edilmesi esastır” şeklindeki 11. madde daha çok TB ve İTÜ mezunları arasında yaşanan tartışma nedeniyle bir süre gündemde kalmayı sürdürdü.[3] O dönemdeki İATP topluluklarının genel tavrı ilkelere yönelik öneriye katıldıklarını bildirmek oldu ve ilkeler oybirliğiyle kabul edildi. Ancak ilk yılın işleyişi içerisinden yaşanan bazı sorunların bu ilkelerin ne oranda benimsendiği konusunda soru işaretleri oluşturduğunu da söylemek gerekir.[4]

İlk Etkinlikler

İATP ilkeler tartışmalarını tamamladığına karar verdikten sonra kendisi için temel faaliyet alanları tanımlamaya ve kendisini bu alanlar üzerinden var etmeye çalıştı. TB tarafından düzenlenen ve İATP’nin ilk eğitim faaliyeti olarak nitelendirebileceğimiz Brecht-Shakespeare sunumu ileride tekrarlanmaya çalışılacak geniş katılımlı seminer-tartışma etkinliklerinin ilkiydi.[5] Eğitim çalışmalarının sürekliliğini sağlamak amacıyla bir Eğitim Araştırma Komisyonu oluşturuldu.[6] ATÇ döneminde kolektif biçimde organize edilmeye başlanan İATG’nin devam ettirilmesi belki de en önemli faaliyet alanı olarak görülüyordu. Bunun dışında oluşan tiyatral birikimin kamuoyuna açılmasını sağlamak amacıyla bir bültenin çıkarılmasına karar verildi. Tüm bu faaliyetlerin finansmanını sağlamak ve ileride yeni faaliyetler oluşturabilmek için bir bütçe oluşturuldu. Aslında İATP’yi benzer kültürel ya da politik platfrom yapılanmalarından ayıran ve kurulduğu dönem içerisinde ona gerçek anlamda potansiyel bir alternatif yapılanma görünümü kazandıran bu temel örgütsel özelliklerinin neredeyse tümünün ilk yıl içerisinde inşa edildiğini söylemek yanlış olmaz.[7]

Kamusallaşma açısından değerlendirdiğimizde de başlangıçtaki girişimlerin olumlu olduğu değerlendirmesini yapabiliriz. Bu dönemde farklı tiyatral yapılanmalarla belirli karşılaşmalar ve ilişkilenmeler yakalanabilmiştir. İATP’nin katılım çağrısının ulaştırıldığı çeşitli yapılanmalarla belki ilk kez iletişim kurma şansı yakalanmış ve bir tanışma sağlanmıştır. Özellikle ÜTP bölgesi, tüm üniversite tiyatrolarını ilgilendiren TOBAV’ın üniversite tiyatrolarını bürokratik biçimde merkezileştirme projesinin kamuoyu önünde deşifre edilmesi gibi zor bir girişimi başarılı bir kampanyaya dönüştürdüğü de söylenebilir. Bu dönemde onlarca üniversitenin mail adreslerine konuyla ilgili bilgilendirme yazıları atılmış, Ankara’da yapılan bir TOBAV toplantısına katılınmış ve görüşler burada ifade edilmiş, bazı üniversite gruplarıyla ileriye dönük ilişkilenmeler açısından olumlu deneyimler edinilmiştir.[8] Ancak tüm bu ilişkilenmelerin alternatif açılımlara nasıl dönüştürüleceği konusunun yeterince tartışıldığı söylenemez.[9] İlk yılın sonu geldiğinde İATP’den beklenen, oluşturulan bu kurumsal yapının olanaklarını da kullanarak tiyatro alanında kalıcı bir alternatif duruş sergileyebilmesiydi.

2. Platform yapılarının aşınmaya başlaması ve tıkanma (2002-2003)

Ancak İATP ilk dönemde sergilediği dinamik ve hızlı yapılanma anlayışını ilerleyen dönemlerde taşıyamaz oldu. Öncelikle kamusal alanla olan ilişkisini hızlı bir biçimde yitirmeye başladı. Kuruluş deklarasyonunun açıklandığı ve kamuoyuna yönelik çağrının yapıldığı 2001 yılının ardından kamuya yönelik çağrı gittikçe cılızlaşmış ve süreç içerisinde rafa kaldırılmıştır. Daha çok “biz buradayız, isteyen gelip bizimle ilişkiye geçebilir” türünden bir yaklaşım ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bültenlerin etkin bir biçimde dolaşıma sokulamaması, Ankara ve İzmir gibi İATP gruplarının nispeten daha güçlü ilişkilerinin varolduğu alanlarda bile sınırlı bir biçimde gündeme gelmesi, ilerleyen süreçte web sitesinin de benzeri biçimde yıldan yıla hatırlanan bir duyuru tahtasına dönüşmesi ve etkin biçimde yenilenmemesi, kamuoyuna dönük süreli bir yayın fikrinin ilkesel olarak kabul görmesine rağmen hayata geçirilememesi tiyatro kamuoyuyla etkin bir iletişim kurma konusunda yeterli enerji ve ilginin oluşturulamadığının diğer göstergeleri olarak kabul edilebilirler. İATP, kendisini kamusallaştırmakta atıllık yaşadıkça daha içe kapalı, daha altkültürcü bir noktaya savrulmuştur. Gelinen son noktada platform yapılanmalarının tamamen terk edildiği bir cemaatin ortaya çıkması engellenememiştir.

Bu dönemde ortaya çıkan ikinci bir olgu EAK’nın aşama aşama bir eğitim-araştırma bölgesi olmaktan çok tescilli platform bürokratları bölgesine dönüşmesi olarak tezahür etti. 2002-2003 yıllarında EAK’nın yürüttüğü eğitim-araştırma faaliyetleri iki seminer ve bir geniş katılımlı toplantının organizasyonundan ibarettir.[10] Ama bunun yanında bültenlere bakıldığında İATG değerlendirme yazılarının, oyun eleştirisi ve söyleşilerinin, gerektiğinde az sayıda da olsa İATP’nin platform dışı etkinliklerinin,[11] Mezunlar bölgesinde yürütülen tartışmaların taşıyıcısı görünümündeki EAK üyeleri [12] bir nevi “aktivisti olmayan platformun resmi aktivistleri” olarak tescillenmişlerdi.[13] Bunun birlikte söz konusu dönemde EAK’nın ilk kuruluş amacından uzaklaştığı tespiti de yapılabilir: Sonuçta eğitim-araştırma faaliyetleri sistemli bir hale getirilememiş, bunun yerine minimum düzeyde tutularak rutinleştirilmiştir. EAK yılda bir seminer düzenleyen bir yapı olmaya evrilmiştir.[14] Bunun dışında EAK üyelerinin aynı zamanda kendi gruplarının temsiliyetini de üstlenmeleri temsilci-EAK üyesi kimliklerinin iç içe geçmesine ve EAK’nın gittikçe ÇTP’nin çekirdek örgütlenmesi olarak algılanmasına yol açmıştır. Bu da doğal olarak ÇTP’nin yavaş yavaş altını oymuş ve EAK yapısının ÇTP’nin yerini almasına yol açmıştır.

Tam da bu dönemde, 2002 yılında başlayan ve 2003 yılında belli bir olgunluk arz etmeye başlayan mezuniyet sonrası tiyatro tartışmaları İATP içerisinde belirleyici olmaya başladı. Bu tartışma daha önce TB tarafından ATÇ’ye de taşınmıştı ama üniversite toplulukları için o dönem mezun yapıları ortaya çıkarmak için erken bir tarihti. Daha çok tiyatro yapmayı sürdürmeye eğilimli tek tük mezun bireyler söz konusuydu. Ancak 2002 yılıyla birlikte öncelikle ÖKM bölgesinde oluşan ÖKM-EAT, ardından İktisat Mezunları’nın oluşturduğu KATİT, adı daha sonradan MOS olacak MİFTOK mezunları girişimi birbiri ardına oluşmaya başladılar. Bu grupların katılımı bir yandan ÇTP bölgesinin güçlenmesine hizmet ederken diğer yandan farklı bir sorunun ortaya çıkmasına hizmet ediyordu. Bu mezuniyet yapılanmaları, ÜTP bölgesindeki gruplarla en eski mezuniyet sonrası yapılanma olarak TB tarafından formüle edildiği biçimiyle “kaynak-birikim” alışverişi kurmaya çalışıyorlardı.[15] İlerleyen dönemlerde bu, platform yapılanmalarının işleyişini olumsuz etkilemeye başladı. BÜO ile TB, BÜFK ile BGST Dansçıları, İİS ile KATİT, ÖKM Sahnesi ile ÖKM-EAT, MİFTOK ile MOS arasındaki bu üniversiteli- mezun ilişkisi ÜTP ve ÇTP’nin birbirinin izdüşümü olarak algılanmasına yol açtı. ÜTP içerisindeki ÇAPA ve MSÜO ile ÇTP içerisindeki TEAB, ZHS ve Atölye platformların özdeşleştirilmesine ve aynılaştırılmasına müdahil olabilirlerdi ancak ne onlardan böyle bir müdahale geldi, ne de genel olarak diğer İATP grupları yaşanan bu durumu platformun tartışma gündemine soktular. Bir dönem için öyle bir nokta geldi ki zaman zaman bu ikili yapılanmalar aynı kişiyle temsil edilecek kadar özdeş hale geldiler ya da öyle algılanmaya başladılar. Tüm bu iç içe geçmeler ve yapıların sınırlarının kaybolmaya başlaması platform yapılarının özerkliğini aşındırmaya ve “platform yapısından forum yapısına geçiş” dediğimiz sürecin işlemesine yol açtı.

Aynı dönemde yaşanan bir diğer tartışma İATG ile ilgilidir. Platformun ilk yılında gruplarda belli bir heyecan ve enerji oluşmasına hizmet eden İATG, 2002 yılında ciddi bir dağınıklık içerisinde gerçekleştirildi. İATG sonrası yapılan tartışmalarda İATP gruplarınca bile sahiplenilmeyen bir İATG’nin alternatif niteliğini kaybetmeye mahkum olduğu ve 2000’lerle birlikte sayıları her geçen gün artmaya başlayan tiyatro şenlikleri arasında boğulup gideceği saptaması yapıldı. Bunun üzerine 2003 yılına ilişkin bazı öneriler yapıldı ve İATG sonrasında yürütülen tartışmaların derinleştirilmesine ve eleştiri yazılarının sayısının arttırılmasına karar verildi. Grupların sadece İATG döneminde değil yıl içerisinde de birbirlerinin ürünlerine karşı ilgi örgütlemeleri gerekliliğine vurgu yapılmıştır.[16] Sonraki yıl katılım daha iyi seyretmiş ve önceki yıla oranla nispeten daha fazla eleştiri yazısı üretilmiştir. Ancak bu kez de İATG sonrası değerlendirme toplantılarında eleştiri yazıları üzerinden yürütülen tartışmaların sağlıklı geçmesi sağlanamamıştır. Bu dönemde ortaya çıkan gruplar arası gerilimler ilerleyen dönemlerde gittikçe kamplaşmalar şeklini almaya başlamıştır. Bu tartışmaların sağlıklı geçmemesindeki en önemli etkenlerden birisi İATP’nin düzenlediği ilk şenlikten sonra gündeme alınan ancak yeterli olgunlukta tartışılamayan “alternatif bir oyun eleştiri politikası nasıl olmalıdır” temalı tartışmanın bir kez daha es geçilmesidir. Böylece seyirci katılımı ve oyun eleştirisi üretimi açısından verimli geçtiği öne sürülen bir İATG aslında bir sonraki yıla çeşitli “fay hatları” devrederek tamamlanmıştır. Bu noktada platformun entelektüel birikimine katkı sunma misyonuna sahip EAK üyelerinin oyun eleştirileri tartışmalarına dahil oluş biçimleri ilginçtir. Tartışmayı “dayanışmacı bir eleştiri politikası” kurgulamak amacıyla sağlıklı bir düzleme çekme fırsatına sahipken EAK üyelerinin kendileri de bu tartışma ortamı içerisinde karşı karşıya gelmişler ve böylece platform grupları arasındaki kamplaşmanın önüne geçme fırsatını yitirmişlerdir.[17]

Daha sonraki döneme platform gruplarına dahil olan kadın tiyatrocular TB’li kadınların ve özellikle TB temsilcisi Gülbahar Tunç’un girişmiyle bir komisyon girişimi oluşturmuşlar ve eleştiri döneminde ortaya çıkan yıkıcı ortamın etkilerini azaltmaya çalışmışlardır.[18] Hatta bu dönemde yapılan tartışmalar 3 nolu bültende bir dosya halinde yayınlanmıştır. Ancak süreç göstermiştir ki son iki yıldır yaşanan gelişmelerin yol açtığı tahribatlar bu tür girişimlerin hayat bulmasına izin vermeyecektir.[19]

3. Yapısal Kriz ve Çözülme (2004-2005)

2004 yılı yukarıda ana hatlarını sunduğumuz problemlerin de etkisiyle platform yapılarının altının boşaldığı ve krizin hazırlandığı yıldı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu dönemde ÇTP toplanmayı bırakmış ve ÇTP grupları ÜTP gruplarının da katıldığı İATP toplantılarında biraraya gelmeye başlamışlardı. Hiçbir grup bu durumdan rahatsızlık duymadı ve duruma müdahale etmedi. Aynı dönemde ÜTP toplanmaya ve bir alt platform olarak işlev görmeye devam etmekteydi. Ancak ÜTP içerisinde de mezuniyet sonrası yapılanmalarla özdeşleşmenin getirdiği “toplanmayan ÇTP”nin izdüşümü olma durumu hala belirleyiciydi. Dolayısıyla “platformdan forumlaşmaya geçiş” olarak adlandırdığımız sürecin hız kazandığı dönem 2004 yılıdır diyebiliriz. Bu dönem içerisinde ÇTP içerisinde ve ÜTP içerisinde EAK üyelerinin “platform stratejilerini belirleyen abiler” olarak görüldüğü bir dönem yaşandığı, sonraki dönemde konuyla ilgili yürütülen tartışmalar sırasında bazı temsilciler tarafından dile getirilmiştir. Ortaya çıkan görüntü ATÇ döneminde eleştirisi yapılan “bilen abiler ve öğrenen çocuklar” ikileminden ibaret olmaya başlamıştır.

İlginç bir şekilde çözülmenin altyapısının hazırlandığı bu dönemde İATP kendisi adına önem taşıyan önemli bir girişimde bulundu: Bir yayın kurulu oluşturdu ve platformun tiyatro kamuoyuna dönük tavrını sistematik bir biçimde sunmasını sağlayacak süreli bir yayının hazırlıklarını başlattı. İlk yayın kurulunda EAK üyeleri olarak Fırat Güllü, Kerem Karaboğa ve Emrah Yaralı ile birlikte yayıncılık deneyimleri ile destek vermek amacıyla Ömer F. Kurhan ve Murat Kemaloğlu’da yer alıyordu. Bu dergi başlangıçta platform içerisinde belli bir heyecan, ama bununla birlikte bir tereddüt yarattı. Özellikle ÜTP bölgesinde yer alan gruplar böylesi bir derginin olumlu olacağını belirtmekle beraber yaratacağı iş yükünü kaldıramamak konusunda tereddütleri olduğunu belirttiler. Bu noktada yayın kurulu üyeleri derginin işleyişini organize etme işini kendilerinin yüklendiğini, İATP’nin bültenler çıkarırken oluşturduğu işgücünün düzenli bir biçimde sürdürülmesiyle başlangıçta yılda iki kez yayınlanması düşünülen bir derginin çıkarılmasının mümkün olacağını belirttiler. Bu noktada zaten yayın kurulunda bulunan kişiler düzenli olarak yazmayı ve Kerem Karaboğa’nın girişimleriyle akademik çevrelerle ilişkilenmeyi umut ediyorlardı. İlk sayının içeriği belirlendi, hatta deginin formatı ve kapak tasarımı bile oluşturuldu ama çok hayati bir tartışma bu sürecin önünü tıkadı, ya da diğer bir deyişle platformun kendi durumunun farkına varmasını sağladı. Mimesis’i çıkaran TB üyeleri dışında resmi sorumluluk üstlenmeye aday birileri ortaya çıkmadığı için önce dergi süreci tartışmaya açıldı, ardından da rafa kaldırıldı ve dergi için hazırlanan dosyalardan bazılarının Mimesis’e taşınmasına ve yayın kurulunun yeni katılımlarla genişletilerek gelecekte dergi projesinin altyapısının hazırlanmasına karar verildi.[20]

Dergi sürecinde yaşanan hayal kırıklığı İATP açısından önemli bir kırılmaya işaret eder. İATP’nin kamusal alanda daha güçlü durabilmek için yaptığı bu girişim sırasında yaşadığı başarısızlık platformun içe dönük bir moda girmesine ve hızlı bir çözülme yaşamasına önemli bir katkı sunmuştur denebilir. Bir anlamda İATP kendi açısından önemli bir eşiği aşamamış ve akabinde geri yuvarlanmaya başlamıştır. Tüm ilkelerin ve yapıların silikleşmeye başladığı bu dönemde TB, İATP ile ilişkilerinin somut olarak iyice zayıfladığının ortaya çıktığı Augusto Boal semineri sonrasında almış olduğu İATP’ye daha fazla enerji taşıma yolundaki kararın bir sonucu olarak ortak bir etkinlik düzenlemeye karar verdi: Fiziksel Aksiyolar Atölyesi.[21] Bu atölye çalışmasına EAK üyelerinden Emrah Yaralı ve Kerem Karaboğa, Stanislavski üzerine hazırladıkları ortak bir seminerle katılmışlardır. Fırat Güllü ise TB’nin oluşturduğu atölye yürütücüsü grubun içerisinde yer aldı. Aslında bu etkinlik TB’nin EAK’nın misyonunu devralmasının ilk aşaması olarak görülebilir. Bunun ardından düzenlenen “Bir Yaz Gecesi Rüyası Dramaturji Atölyesi”nde ise EAK tamamen süreç dışı kalmıştır. Etkinlik TB’nin öncülüğünde grupların kolektif katılımıyla organize edilmiştir. Şu söylenebilir ki bu süreçten sonra EAK yılda bir de olsa etkinlik düzenleme konusundaki misyonunu TB’ye ve diğer İATP’li gruplara devretmiştir.[22]

Platform yapılarının çözülmesine katkıda bulunan bir başka süreç İATG 2004 olmuştur. Şenliğin tamamlanmasının ardından yürütülen tartışmalar bir önceki yıldan fay hatlarının kırılganlığı içerisinde ilerlemiştir. ÖKM-EAT’ın TB’nin oynadığı “7 Kadın” ile ilgili yazdığı yazı iki grup arasında önceki yıldan başlayan tartışmanın bir devamı niteliğini kazanmış ve tartışmanın sağlıklı bir zemine çekilebilmesi için uzun süredir bir araya gelmeyen Kadın Komisyonu Girişimi üyeleri bir toplantı yaparak yazı üzerinde tartışmaya başlamışlardır. Tartışma sonucu ÖKM-EAT yazıyı revize etme kararı almıştır. Ancak bu sefer de ÖKM Sahnesi’nin BÜO’nun “Troilos ile Kressida”sı üzerine yazdığı yazı iki grup arasında gerilim çıkmasına neden olmuştur. Tam bu aşamada Ömer F. Kurhan tesadüf eseri katıldığı bir toplantıda bu durumu gözlemleyerek “Alternatif Eleştiri Politikaları” başlıklı bir tartışma metni kaleme almıştır. Bu süreçten sonra İATP son gelinen noktada sadece eleştiri politikalarını değil kendisini tartışmaya başlamıştır.

2005 yılı başı itibariyle İATP, ÇTP’nin varolmadığı, ÜTP’nin ise silikleştiği, EAK’nın misyonunu TB’ye devrettiği, grupların birbirlerinin oyunlarını dayanışmacı bir perspektiften uzak biçimde eleştirmeye başladığı bir yapıya dönüşmüş durumdaydı. Bu yola çıkarken kurulması amaçlanan İATP değildi. Doğal olarak ortaya şu soru atıldı: “İATP’nin yeniden inşası mümkün müdür?” Bu bağlamda EAK üyeleri eğitim-araştırma misyonunu yerine getirmeyen fiilen işlevsizleşmiş bir yapı olan EAK’yı feshettiler, ardından ÇTP toplantılarının yeniden başlatılması sağlandı, ihmal edilmiş durumdaki bütçe konusunda girişimler yapıldı ve gruplar aidat borçlarını ödeme sözü verdiler, uzun süredir işletilmeyen komisyonların hayata geçirilmesine girişildi. Kadın Komisyonu Girişimi ve Eğitmenler Komisyonu toplanma girişimleri yaptılar. Kadın Komisyonu Girişimi kendisini gerçekleştiremedi ama Eğitmenler Komisyonu toplantılarını düzenli biçimde sürdürmeye devam etti. Bir süredir varolan Yayın Komisyonu aktif hale getirilmeye çalışıldı. Yine aynı dönemde ilkelerin yeniden tartışmaya açılması süreci başlatıldı.

Bu sırada tüm bu yeniden yapılanma girişimlerinin samimiyetini test edecek bir gelişme gerçekleşti. Eğitim-Sen 2 nolu Şube TEAB’ın Dersimiz Savaş adlı oyununun bir özel okulda yapılacak sergilemesinin, bir okul idarecisinin girişimiyle engellenmesi üzerine başlayan dayanışma girişimi İATP’li grupları ikiye böldü. Bir kesim kamuoyuna yönelik orta bir metin kaleme alınmasını ve İATP adına bunun dolaşıma sokulmasını talep ederken, diğer bir kesim böyle bir girişimi destekleme eğiliminde olmadıklarını belirttiler. Bu noktada iki yıldır varlığı hissedilen fay hatları iyice keskinleşti ve platform içerisinde net bir kamplaşma ortaya çıktı. Aslında 1. Dayanışma Krizi olarak adlandırılan bu kriz İATP’nin ciddi bir ayrışma yaşamasının alt yapısının hazırlandığı ve platformun fiilen lağvedildiği bir süreci başlatmıştır. Bu noktada çeşitli girişimlerle grupların yeniden biraya gelmesi, bir seferberlik başlatılması ve deyim yerindeyse “İATP’yi kurtarmaya operasyonunun” hayata geçirilmesi sağlandı. Ancak bu çabaların beyhude olduğu bir süre sonra ortaya çıktı. Çünkü kurtarma operasyonu sorunları çözmediği gibi yeni sorunlar ortaya çıkmasına hizmet etti.

İlk olarak İATP’nin toparlanmasına hizmet edeceği düşünülen İATG 2005 tam tersine İATP’de yaşanan çözülmenin tescillenmesini sağladı. Yıllar önce İATG’nin Boğaziçi Üniversitesi Tiyatro Şenliği olarak düzenlenmesine karşı çıkılmış ve İATG’ye uzun bir süre ara verilmişti. ATÇ döneminde İATG organizasyonu yeniden başlatılırken organizasyonun kolektifleştirilmesi ve grupların ellerinde bulunan tüm salonların kullanıma açılması ilkesi benimsenmişti. Bu ilke İATP’nin düzenlediği ilk dört şenlikte de dikkate alınmıştı ancak İATG 2005 yeniden bir Boğaziçi Üniversitesi Şenliği’ne dönüştü. İATG 2005 sonrasında bu durum tüm gruplar tarafından tespit edilmiş ancak nedenleri üzerine yürütülen tartışmalar yeterince verimli geçmemiştir.[23] Sadece “önümüzdeki yıl bu konuda daha dikkatli davranılması gerekir” şeklinde bir karar alınarak süreç sonraki yıla devredilmiştir. İATG’nin organizasyonunda yaşanan bu problemlerin benzerleri Haziran ayında yürütülen şenlik sonrası değerlendirme toplantılarında da yaşanmıştır. Oyunlar üzerine analitik bakış açıları geliştirmeye yönelik çabalar çok yetersiz kalırken, oyunlar üzerine yürütülen tartışmaların pek çoğu “beğendim, beğenmedim” düzeyinin ötesine taşınamamıştır. Bunun en güzel kanıtı şenlik sonrasında somut biçimde yanıt oluşturulmasına karar verilen “alternatif eleştiri politikaları” tartışmalarına yönelik somut olarak sadece bir tek eleştiri yazısının kaleme alınmış olmasıdır.[24] Bu durum İATP’nin kuruluşundan itibaren sahiplendiği “tartışmaları yazılı olarak yürütme ve kamuoyuyla paylaşma” ilkesinin de artık çöp kutusuna atıldığının bir işareti olarak görülebilir.

İATP’nin yazılı arşiv oluşturmaktan vazgeçmesi orta vadede aslında onun bülten, web sayfası ya da ileride yeniden gündeme gelebilecek bir dergi projesinden de vazgeçmesi anlamına gelecekti. Ancak İATP bülteninin 4. sayısında çıkan kriz bu durumu orta vadeli bir sorun olmaktan çıkardı ve acil bir duruma dönüştürdü. Bülten 4 çok sorunlu bir sürecin ardından Mayıs ayında İATG 2005 organizasyonuna yetiştirilmişti ve bu başlangıçta tüm grupları memnun etti. Ancak aradan geçen bir aylık süreye rağmen bültende önemli bir hata oluştuğu kimse tarafından fark edilmedi: Kadın Komisyonu Girişimi tarafından üzerinde tartışılan ve değiştirilmesine karar verilen ÖKM-EAT’tan Seher Kaya ve Gizem Kurtsoy imzasını taşıyan TB’nin “Yedi Kadın”adlı oyunu üzerine kaleme alınan yazının yeni versiyonu değil eski versiyonu yayınlanmıştı. Bu aşamada gruplar ciddi biçimde bir ay boyunca İATP üyelerince bile asla okunmayan bir bültenin yeniden basılmasının ne kadar gerekli olduğunu tartışmaya başladılar. Bu tartışma bir yönüyle “süreçten kim sorumlu ve hatayı kim telafi etmeli” şeklinde soruları da gündeme getirdi. Dayanışma krizlerinin yaşandığı, platformların çözüldüğü ve yeniden inşa edilmeye çalışıldığı dağınık bir platform ortamında bu tartışmalar çok sağlıklı yürütülemedi ve süreç tamamen ortada kaldı.

Yaşanan bu ağır krizin adından ilk olarak KATİT platformdan ayrıldığını açıkladı. Platform gruplarına kısa bir mail aracılığıyla bildirilen bu ayrılma kararı temelde İATP içerisinde son dönemde yaşanan kamplaşmaya değinmekle yetiniyor ve grup üyeleri kendilerini taraflardan birisi olarak gördüklerini ve bu kamplaşmayı sona erdirmek amacıyla artık platformda yer almayacaklarını bildiriyorlardı. Aslında böyle bir ayrılma kararının beklenmedik ve şaşırtıcı olduğunu söylemek doğru olmaz. Yukarıda da belirtildiği gibi İATP uzun süredir bir kriz ortamında bulunuyordu ve bu dağılma süreci İATG 2005 öncesi dönemde yürütülen bir seferberlik harekatıyla geçiştirilmişti. Ancak sonrasında yaşanan sürecin bir “yeniden yapılanma” olmadığı açık ve seçik ortaya çıkmıştı.

Gruplar KATİT’in ayrılığını tartışma konusunda çok gönüllü değildiler. Hatta açıkça ortaya konmasa da bu türden ayrılmaların devam edebileceği yolunda beklentiler olduğu bile söylenebilir. Yaşanan durumun bir değerlendirmesi bile yapılamadan ikinci bir dayanışma krizi ortaya çıktı. Önce platforma ÖKM-EAT içerisinde yaşanan bir tartışmanın ardından grubun ikiye ayrıldığı ve her iki kesimin kendi temsilcileri aracılığıyla toplantıya katılacağı bilgisi geldi. Eski ÖKM-EAT temsilcileri ise buna şiddetle karşı çıktılar ve İATP gruplarını taraf olmaya davet ettiler. İATP grupları toplantılarda artık pek işletilmeyen ilkelerini yeniden hatırlayarak bunun mümkün olmadığı, grubun içişlerine karışmak anlamına geleceğini belirterek her iki grubun da yaşadıkları tartışma süresince temsilci göndermesinin mümkün olabileceğini belirttiler. Ancak bu sırada eski İATP temsilcilerinin de içerisinde bulunduğu kesim İSTAT (İstanbul Tiyatro Atölyesi) adıyla yeni bir grup kurdu ve artık İATP’ye temsilci göndermeyeceğini bildirdi. Bu sırada ÖKM-EAT adını kullanmaya devam eden diğer grup ise İATP içerisinde kalmaya devam etmek istediğini bildirdi. Kısa süre sonra ÖKM-EAT adını kullanan grubun danışman hoca Kerem Karaboğa’nın girişimiyle ÖKM gruplarının kullandığı tiyatro salonuna alınmadığı ve ÖKM Sahnesi içerisindeki bir grup öğrencinin de İATP’ye karşı tavır almadıkları ve ÖKM-EAT ile ilişki kurdukları için ÖKM Sahnesi’nde atıldıkları bilgisi platforma taşındı. Bu durumda bazı platform grupları tiyatro alanında yaşanan bu engellemeye yönelik bir dayanışma metni kaleme almayı önerdiler. Ancak diğer bazı gruplar bunun bir iç mesele olduğunu belirterek böyle bir metne imza atmayacaklarını belirttiler. Böylece 2. Dayanışma Krizi olarak bahsedilen durum ortaya çıkmış oldu. Bu krizin ardından yaşanan tartışma sürecinde ÖKM Sahnesi, İÜTFTT, İktisat sahnesi, MİFTOK ve MOS da İATP’den ayrıldıklarını açıkladılar.

Şu anda İATP projesini sürdürmeyi amaçlayan gruplar yaşanan aşınmadan sonra ortada bir platform kalmadığı görüşündedirler ve kendi konumlarını bir girişim olarak değerlendirmektedirler: İATP-Girişim. Bu girişim Mart 2006’da yayınladığı bir yazıyla aldığı bu kararı kamuoyuyla paylaşmıştır. İATP projesinin devam edip etmeyeceği bu girişimi oluşturan grupların iradesiyle belirlenecektir.

NOTLAR:

[1] ATÇ içerisindeki tartışma zemininin kaybedilmesinden sonra konunun hassasiyetinin farkında olan TB’li feminist tiyatrocular Özgür Sahne’nin kadın tiyatrocularıyla bir dayanışma kampanyası düzenlediler. Eski ATÇ gruplarından bir çok kadın tiyatrocu bu kampanyada aktif sorumluluk aldı. Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü bünyesinde düzenlenen bir etkinlikte kadın tiyatrocuların ve feministlerin katılımıyla bir panel düzenlendi, olayla ilgili küçük bir skeç hazırlandı. Olay bütün entelektüel camiaya duyurulmaya çalışıldı. Bu örneği hem alternatif/muhalif tiyatro dünyasında tanınan bir çalıştırıcının tacizini deşifre etmek, hem de yenilerinin önüne geçmek için bir fırsata dönüştürmek için önemli bir çaba gösterildi.

[2] İATP ilkeleri önerisinin ilk versiyonunda İATP’nin alt-platformlardan oluşan bir yapılanma olduğu vurgulanırken, İATP içerisindeki alt-platformlara üye olan grupların doğal olarak İATP’ye üye olacağı belirtiliyordu. Ancak LTP üyesi arkadaşlar buna karşı çıkarak kendilerinin yarı-bağımsız bir platform olarak davranmak istediklerini ve LTP’nin sadece İATP üyelerinden oluşması gibi bir zorunluluk olmaması gerektiğini savunmuşlardı. Sonuçta bu konuda uzun süren tartışmalar sonucu yukarıda bahsedilen ifade ilkelerden çıkarıldı ama LTP üyesi olan Galatasaray Lisesi, Sanancı Lisesi ve Beşiktaş Anadolu Lisesi Tiyatro Toplulukları İATP’ye katılmama kararı aldılar. (Böylece sözü edilen lise gruplarının “tiyatroda cinsel taciz” tartışmasıyla birlikte başlayan ayrıksı tavrı, ilkeler tartışmasıyla birlikte bir kopuşa dönüşmüş oldu.) Bu girişim bugünlerde İstanbul Gençlik Tiyatroları Dayanışması adıyla yeniden herekte geçirilmeye çalışılmaktadır.

[3] TB’den sorunlu bir biçimde ayrılan iki üyenin İTÜ mezunları içerisinde tiyatro yapmaya başlaması ile ilgili tartışmalar sonrasında İTÜ mezunları bu iki kişinin üyeliğini sona erdirmişti. Ancak iki grup arasındaki bu tartışmalar sağlıklı biçimde tamamlanamadı ve bir süre sonra İTÜ sahnesi ve İTÜ mezunları İATP’den ayrıldıklarını açıkladılar.

[4] Örneğin ilk yıl içerisinde platformdan ayrılma kararı veren Özgür Sahne, “Toplulukların iç işleyişlerinde yaşanan sorunlar İATP gündemine geldiğinde öneri yapma sınırının ötesine geçilmez” şeklindeki 10. maddeye rağmen eski bir üyeleri ile yaşadıkları sorun sırasında İATP ve özelde ÇTP’yi hakem konumuna taşımaya çalışmıştı. Ancak bu dönemde diğer gruplar 10 maddeyi hatırlatarak bu arkadaşlara tartışmayı kendi içlerinde rasyonel biçimde yürütmelerini önermişlerdi. Yine ilk yıl içerisinde düzenlenen İATG 2001 içerisinde sergilenen “Doğmamış Çocuk” adlı gösteri hakkında Özgür Sahne’den Fidan’ın yazdığı bir yazı dayanışmacı bir platformun ilkelerin pek uygun bulanmamış, hatta Ömer F. Kurhan tarafından “İATP’de oyun eleştirilerisine ilişkin nasıl bir yaklaşım temel alınmalıdır?” sorusunun bir tartışma olarak İATPye önerilmesine yol açmıştır. İlk yıl içerisinde yapılan bu öneri, benzer sorunların baş gösterdiği 2005 yılında yinelenmiş ancak her iki seferde de İATP grupları bu tartışmaya karşı gerekli refleksi geliştirememişlerdir.

[5] 2001 yılının Ocak ayında düzenlenen bu seminer TB’den Umut Aslan, Fırat Güllü ve Murat Kemaloğlu tarafından hazırlanmış, Ömer F. Kurhan da dramaturji konusundaki bir sunumla çalışmaya destek vermiştir.

[6] Oluşturulan ilk komisyonda şu isimler yer almaktaydı: Ömer F. Kurhan, Melih Cavaş, Emrah Yaralı, Kerem Karaboğa, Mutlu Öztürk, Fırat Güllü.

[7] Buna ilerleyen süreçlerde bir web sitesinin eklenmesi söz konusu olmuştur –bu sitesinin yeterince etkin kullanılıp kullanılamadığı ayrı bir tartışmadır.

[8] Ayrıntılar için bkz. İATP bültenleri ve web sitesi.

[9]Zaten ilerleyen süreçlerde bu ilişkilerin tek tek kaybedilmesi ve İATP’nin yalnızlaşmaya başlaması da bu konudaki strateji eksikliği ile doğrudan ilişkilidir.

[10] Absürd Tiyatro ve Agusto Boal seminerleri ile Eğitim Çalışmaları başlıklı etkinlik. Ayrıntılar için bkz. İATP bültenleri ve web sitesi.

[11] Çok sayıda olmamakla beraber 2003 yılında Gençlik Kültür Merkezi ve Yapı Kredi Sanat Merkezi bünyesinde İATP adına yapılan konuşmalar, İATP üzerine heber yapmayı düşünen bir iki dergi ile yapılan görüşmeler bunlar arasında sayılabilir.

[12] Bu dönemde üye sayısı üçe inmiştir: Fırat Güllü, Kerem Karaboğa, Emrah Yaralı. Bunlardan ikisi -Fırat Güllü ve Emrah Yaralı- aynı zamanda grup temsilciliği de yapmaktaydı. Bu da İATP içerisindeki temelden farklı iki yapılanmanın (EAK ve ÇTP) aynılaşmasına zemin hazırlayan etkenlerden birisi olarak değerlendirilebilir. Sözü edilen EAK üyeleri zaman zaman komisyon üyesi, zaman zaman da temsilci gibi davranarak birbirinden bağımsız işlemesi gereken süreçlerin aynılaşmasına, temel ilkelerin aşınmasına zemin hazırlamış oldular.

[13] İATP grupların dayanışma perspektifi ile bir araya geldiği gönüllü bir birliktelik olduğundan işleyişini gruplara bağlı çeşitli üyelerin aktivizmi üzerinden şekillendirir. Bu bağlamda gruplar çeşitli nedenlerle yeterince aktivizm gösteremediklerinde platformun eğilimi çeşitli sorumlulukların belli kişilere dağıtılması ve platform bürokrasisi diyebileceğimiz bir kesimin yaratılması şeklinde olmuştur. Bir dönem İATP’nin tiyatral birikimini yükseltmek için kurulan EAK da zamanla bir çok işin yürütücüsü durmuna gelmiş ve üyeleri de aşama aşama bürokratlaşmıştır. Platformun son döneminde EAK üyelerinden Fırat Güllü’nün İATP ile ilişkilenmek isteyen çeşitli gruplar tarafından telefonla arandığına ve “İATP’nin sorumlusu sizmişsiniz” şeklinde ifadelerle karşılaştığına tanık olunmuştur.

[14] TB içerisinde EAK ile ilgili eleştirilerin ortaya çıkışı 2003 yılı eğitim etkinliği olan Agusto Boal semineri sonrasına rastlar. Bu etkinliği neredeyse hiç katkı sunamayan ve çok zayıf bir katılım sergileyen TB, etkinliğin nitelik açısından sorunlu geçmesinin ardından İATP’de eğitim-araştırma süreçlerine aktif destek sunma kararı almıştır. Bu dönemde TB içerisinde yapılan tartışmaların da ortaya koyduğu gibi, temel sorun İATP ile ilgili işleri temsilcilere havale etmek şeklinde ortaya çıkmaktaydı. Temsilcilerin İATP içerisindeki faaliyetleri zaman zaman grup içerisinde tartışma konusu olmakla beraber, çok sık olarak eleştirellikten uzak bir haberleşme eylemi olarak kalmaktaydı. Temsilciler İATP ile ilgili bilgi vermekte, grup üyeleri çok nadiren ilkesel ya da stratejik müdahale ve önerilerde bulunmakta, işleyiş büyük oranda temsilcinin inisiyatifine terk edilmekteydi. Zamanla temsilcilik yapısı “İATP işlerinden sorumlu TB üyesi” görünümü kazanmaya başladı ve temsilciler de grupla kurmak zorunda oldukları geri besleme süreçlerini işletmeyi terk etmeye başladılar. Augusto Boal etkinliği bu eğilimin ulaştığı en uç noktayı temsil eder: Etkinlikte görev alan EAK ve TB üyesi Fırat Güllü’nün seminerde sunacağı metin ancak bir hafta öncesinde TB’nin gündemine gelmiş, etkinliğe bir elin parmaklarından az TB üyesi katılmıştır. Sonuçta artık gizlenemeyecek boyuta varan bu havaleci eğilim TB’de İATP ile ilişkilerin masaya yatırılmasına sebep olmuştur.

[15] TB ile bir Üniversite Kulübü olan BÜO arasındaki ilişki kabaca şu şekilde özetlenebilir: TB yılar içerisinde oluşturduğu birikimi BÜO’ya taşır, BÜO’da tiyatro yapan öğrenciler de mezuniyet sonrasında TB içerisine katılarak tiyatral faaliyetlerini sürdürme şansı elde ederler. Bugünden bakıldığında TB’den sonra ortaya çıkan mezun yapılanmalarının kendi şartlarına uygun modeller oluşturmak yerine BGST-TB modeline fazlasıyla bağlı kaldıkları, bunun da her zaman aynı oranda verimli sonuçlar doğurmadığı söylenebilir.

[16] Tartışmaların ayrıntıları için bkz. İATP bültenleri ve web sitesi.

[17] Bu saptamaya uygun düşecek en iyi örnek iki TB’li kadın arkadaşın “Kadın Oyunları Üzerine” başlıklı yazısının sunumu sırasında yaşanmıştır. Sunuma malzeme oluşturan üç oyun içerisinden özellikle ÖKM-EAT’a ait “Üç Tanıdık Hikaye” adlı oyuna ilişkin tartışma sırasında ortam ciddi biçimde gerilmiş, EAK üyeleri Kerem Karaboğa ve Fırat Güllü kendi gruplarına yönelik öz-savunmacı bir yaklaşım içerisine girmiş, Emrah Yaralı ise tartışmanın gidişatını izlemekle yetinmiştir. Bu noktada hiçbir İATP’li grubun “dayanışmacı eleştiri politikası” tartışmasına yönelik atıfta bulunmaması, dayanışmacı ilişkilerin son durumuna ilişkin semptomatik bir gösterge olarak ele alınmalıdır.

[18] Aynı dönemde TB’li kadın tiyatrocular arasında başlayan “Kadınların Tiyatrosu” tartışması bu yöndeki çabaları destekler nitelikteydi.

[19] 2003 yılında gündeme gelen Kadın Komisyonu Girişimi bir girişim olmaktan öteye geçememiş ve bu komisyonu hayata geçirecek irade hiçbir zaman oluşmamıştır. Ayrıntılar için bkz. İATP bültenleri ve web sitesi.

[20] Bu kurul ilerleyen süreçlerde kendisini bir komisyona dönüştürüp web sayfası ve bültenin organizasyonunu üstlenmiştir. Ayrıca eğer İATP içerisinde ortak dosya önerileri oluşursa bunların TB tarafından çıkarılan Mimesis için hazırlanması işini de üstlendi. Yayın Komisyonu Mimesis 11’deki Şenlikler dosyasını hazırlamış ve sorunlu yürüyen Bülten 4’ün organizasyonunu üstlenmiştir. Ancak bülten İATP içerisindeki sorunlar nedeniyle çıkarılamamış ve web sitesinden yayınlanmasına karar verilmiştir.

[21] Ayrıntılar için bkz. Mimesis Tiyatro Çeviri-Araştırma Dergisi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, sayı 11 ve Tiyatro Boğaziçi’nin web sitesi (www.bgst.org)

[22] Ayrıntılar için bkz. yayınlanmayan 4 nolu İATP Bülteni (www.iatp-web.org)

[23] Bkz www.iatp-web.org

[24] Atölye’nin “Güney Otoyolu” üzerine Fırat Güllü’nün yazdığı eleştiri-söyleşi yazısı. (www.iatp-web.org)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder