İTÜ Taşkışla Sahnesi, Dario Fo’nun klasikleşmiş oyunu “Bir Anarşist’in Kaza Sonucu Ölümü”nden yola çıkarak hazırladığı “Dikkat! Anarşist Düşebilir” adlı oyunu 7 Mayıs’ta İATG 2009 kapsamında sergiledi. Oyun sonrasında İATP-G topluluklarından katılımcılar ve diğer bazı izleyicilerle birlikte bir de söyleşi yapıldı.
Fo’nun oyunu 1969 yılında İtalya’da gerçekleşen gerçek bir olaydan yola çıkarak kurguladığı “Bir Anarşist'in Kaza Sonucu Ölümü”, yazarın İtalyan Halk Tiyatrosu Commedia dell’Arte’den beslenen politik tiyatro örnekleri içerisinde en ünlü olanıdır. Oyuna esin kaynağı olan olayın gerçek kahramanı Giuseppe Pinelli, 1968’de civardaki bir köprünün adından esinlenerek Ponte della Ghisolfa Çevresi adlı küçük bir anarşist örgütlenmenin kurulmasında öncü rolü üstlenmiş bir demiryolu işçisidir. Bu örgüt gerçekte küçük okuma grupları oluşturmak ya da sokak gösterilerine katılmak gibi şiddet içermeyen yöntemler kullanmaktadır. Ancak örgüt, 1969 yılında temel stratejisi İtalyan gizli servisi ve CIA işbirliğiyle belirlenen bir operasyonun kurbanı olarak seçilir. Kitlesel şiddet eylemleri gerçekleştirerek toplumsal gerilimi yükseltme amacını taşıyan bu stratejinin bir sonucu olarak aynı yıl Milano’da büyük bir bombalama olayı gerçekleştirilir. Olayı düzenleyen kişi olarak Pinelli’nin adı geçer ve kendisi gözaltına alınır. Pinelli 15 Aralık 1969’da tutuklu bulunduğu polis merkezinin penceresinden aşağı düşmüş olarak bulunur. Resmi açıklama Pinelli’nin intihar ettiği yolundadır ve kayıtlara “kaza sonucu ölüm” başlığıyla geçmiştir. Ancak kamuoyu durumu kabullenmek istemez, kitlesel gösteriler yapılır. Fo, bu olayı eleştirmek için kaleme aldığı ünlü eserini 1970 yılında yayınlar.
Oyun sürekli kılık değiştirerek farklı karakterlere büründüğü için defalarca karakolluk olmuş ve deli raporu almış eski bir resim öğretmeninin, söz konusu “kaza sonucu ölüm” dosyasını farklı bir biçimde kamuoyunun gündemine getirmesi esprisi üzerine kuruludur. Deli, görevlilerin dikkatsizliği sonucu söz konusu olayın dosyasını ele geçirmeyi başarır ve yine tesadüfen olayı soruşturmak üzere Roma’dan bir müfettiş gönderildiğini öğrenir. Kılık değiştirme yeteneğini kullanarak söz konusu yüksek görevlinin kılına girer ve olaya sebebiyet veren polisleri soruşturmaya girişir. Çeşitli dil cambazlıklarıyla onları şaşırtmayı becerir ve olayın gerçek yüzüne dair verileri onların ağzından almayı başarır. Bu sırada karakolu ziyaret eden önemli bir gazetecinin de varlığından yararlanarak kamuoyunun bilmesi gereken gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlar.
Fazlasıyla “İtalyan” bölümlere dönük bir yerelleştirme ve budama faaliyetini bir yana bırakırsak İTÜ Taşkışla Sahnesi’nin metne yaptığı en radikal müdahale, Deli karakterini farklı bir biçimde kurgulamak ve oyun akışına aktif biçimde müdahalede bulunan bir Koro eklemek şeklinde özetlenebilir. İATP-G gruplarıyla oyun öncesinde paylaşılan oyunun dramaturji notlarında da belirtildiği gibi grubu bu tür bir uyarlama yapmaya iten en önemli neden oyuna dair daha güncel ve yerel bir yorum yakalama isteği olmuş. Oyundaki Deli, gerçekten bir deli mi yoksa deliliği yasal yükümlülüklerden kaçmak için kullanan bir aktivist mi olduğu tam olarak netleştirilmemiş bir karakterdir. Bu nedenle yaptığı tüm kılık değiştirme ve sahte kimlik kullanarak sıra dışı kamusal eylemlerde bulunma girişimlerinden, cezai ehliyeti olmaması gerekçesiyle paçayı kurtarmaktadır. Tabii ki bunun bedeli kendisine akıl hastanelerinde çektiği işkencelerle ödetilmiş, ancak pes etmediği görülünce eline bir deli raporu verilerek tabiri caizse “delidir, ne yapsa yeridir” durumu tescillenmiştir. Grup üyeleri, ana karakterin “deliliği”nden vazgeçme sebeplerini dramaturji notlarında şu şekilde açıklıyorlar: “Aralık-Ocak 2008’de gerçekleştirilen seminerlerde, dönemin İtalyası’nda delilerin toplum içinde rehabilite edildikleri, raporlu oldukları takdirde “neredeyse dokunulmaz” oldukları tartışılmıştı. Toplum, delileri “öteki” olarak görmüyor; kendisinden “farklı” ancak bir arada yaşayabileceği biri olarak algılıyordu. Oysa günümüz Türkiye’sinde “deli” olarak tanımlanan kişiler, toplumdan dışlanıyor ve marjinalleştiriliyor. Bu bağlamda, dramaturji tartışmalarında, Dario Fo’nun “deli” tiplemesini kasten seçtiği; çünkü İtalyan toplumunun hem özdeşleşebileceği, böylece harekete geçme itkisi uyandırabileceği bir karakter olduğu konuşuldu. Ancak Türkiye’de böyle bir karaktere seyircinin baştan mesafeli duracağı düşünülerek, daha kolay empati kurabileceği bir karakter oluşturulmasına karar verildi.”
“Dikkat! Anarşist Düşebilir”de, ana karakter toplumsal duyarlılıklarını kamusal alanlarda sergilediği “happening” tarzı sokak gösterileriyle açığa vuran aktivist bir tiyatrocu olarak çizilir. Son olarak sokaktaki güvenlik kameralarına “ayıp hareketler” yaptığı için karakola getirilir ve oyun tam da bu noktada başlar. Tiyatrocunun lafazanlığı ile başa çıkamayacağını anlayan komiser, orijinal metinde olduğu gibi deli olduğuna hükmederek onu başından defetmeye karar verir. Oyuncu az sonra unuttuğu çantasını almaya geldiğinde odadakilerin oradan ayrılmış olduklarını görür ve aklına kendisi hakkında yazılan dilekçeyi almak gelir. Tam bu “kendi paçasını kurtarıp gitme” jestini sergileyecekken, oyunun akışı içerisinde farklı bir düzlem olarak karşımıza çıkacak Koro, birden sahnede beliriverir: Bunlar karakolda işkence sırasında öldürülmüş ama haklarındaki gerçekler “kovuşturulmasına gerek yoktur” dosyalarına sıkışıp kalmış ölülerdir. Tersane İşçisi, Sarhoş, Düşünce Suçlusu, Travesti, Vicdani Retçi, Etnik Kökeni Nedeniyle Doğal Suçlu, Politik Öğrenci, Hırsız gibi çok farklı nedenlerle karakolluk olmuş karakterlerden oluşan bu korodakilerin ortak noktası hepsinin “karakolda kaza sonucu ölüm” gibi ortak bir kaderi paylaşmış olmalarıdır. Koro’yu oluşturan bu unsurlar tiyatro oyuncusunun sadece “kendi bacağından asılmasına” izin vermezler. Elinde bir fırsat varken kendileri gibi nice faili malumlarla ilgili gerçekleri kamuoyuna duyurması için ona baskı yapmaya başlarlar. Vicdani nedenlerle kendi dilekçesini alıp o dosyaları oldukları gibi bırakmaya gönlü elvermeyen oyuncu tesadüfen kendisi oradayken çalan telefon aracılığıyla “kaza sonucu ölen” bir anarşistle ilgili başkentten gelecek bir müfettişin ilgili birimi sorguya çekeceği haberini öğrenir. Artık yeni oynayacağı rol de belli olmuştur. İlgili dosyayı raftan alır ve rolüne hazırlanmaya başlar.
Orijinal oyunun ana karakteri Deli yerini, Oyuncu ve Koro ittifakının oluşturduğu yeni bir muhalefet odağına bırakır. Bu yeni odak içerisinde Oyuncu, tüm sorunları çözmeye vakıf bir “süper deli”den ziyade zaman zaman kararsızlıklar yaşayan ve bu noktada oyun akşını kesintiye uğratarak kararlarını diğerleriyle tartışmaya açan bir figüre dönüşür. Oyun sonrası söyleşide de ifade edildiği gibi bu değişiklik, ana karakteri, seyircinin duygudaşlık besleyebileceği ve oyunu onun vereceği kararlara dönük bir merakla takip edebileceği Brechtyen bir karaktere yakınlaştırmıştı. Kadro bu konudaki tercihini dramaturji notlarında da açıkça belirtmiştir: “Tiyatrocu-delinin, Fo’nun orijinal metninde olduğu gibi, bir kahraman olup olmaması bir başka tartışma konusuydu. Metnin yeniden ele alınmasıyla, seyircilerin de oyunu bozmaya ve sorgulamaya davet edilmesi hedeflenmişken ve bunun için deli karakterinin meşruiyet zemini değiştirilmişken, insanların uzanamayacağı bir noktada duran, son derece yetkin ve özgüvenli bir “kahraman”ın yine seyircinin gözünde marjinal bir noktaya çekilebilme riski olduğu konuşuldu. Bu nedenle tiyatrocu-delinin de çelişkilerinin, korkularının ve sınırlarının gösterilmesi gerekliliğinin altı çizildi. Koro konsepti, bu bağlamda ele alındı.”
Yine oyun sonrası yapılan söyleşide, sahnede farklı bir düzlemin (belki de kolektif vicdanın) unsurları olarak bulunan Koro üyelerinin, kendileriyle iletişim kuran Oyuncu aracılığıyla oyun akışına daha fazla katılıp katılamayacağı üzerine de bir tartışma gündeme geldi. Bu konuda farklı yaklaşımlar oluşmakla beraber bizim görüşümüz, bu buluşun sahne üzerinde oyun akışını farklılaştıracak oranda hâkimiyet kazanmasının, seyircinin Oyuncu üzerindeki ilgisini metafizik bir düzlem olan Koro üzerine kaydırabileceği ve bunun dramaturjik açıdan doğru olmayacağı yolundadır. Koro’nun oyuna müdahale ettiği bölümler oyunculuk ve metin akışı açısından geliştirilmek üzere yeniden ele alınabilir ama oyun akışına dönük bu kesintilerin sayıca arttırılması çok farklı sorunlar ortaya çıkmasına da neden olabilecektir.
Oyun sonrasında yürütülen tartışmalarda ön plana çıkan diğer bir mesele de, doğrudan doğruya İtalya tarihinde yaşanmış bir olayın ayrıntıları yerine yerel gündemlerin tartışmaya açılmasına dönük çabanın arttırılıp arttırılamayacağı üzerineydi. Oyun, ulus-devletlerin evrenselleşmiş şiddet mekanizmalarına dair bir tartışma başlatmayı amaçladığından metnin bu tür güncelleme ve yerelleştirmelere çok açık olduğu grup üyeleri tarafından da fark edilmişti. Ergenekon cephanelikleri, taş atan çocuklara verilen cezalar, sınıf ayrımcılığının yerel görünümleri üzerine betimlemeler türünden ilaveler metnin içerisinde yerini bulmuştu. Ancak gözlemlediğimiz kadarıyla genel seyirci beklentisi bu tür göndermelerin sayıca arttırılabileceği yolundaydı.
Sonuçta İTÜ Taşkışla Sahnesi’nin Fo metninden yola çıkarak sahnelediği bu yılki oyunu, genel anlamda olumlu eleştiriler aldı. Kuruldukları yıldan bu yana sergiledikleri bu üçüncü prodüksiyonun, grubun sahneleme birikimine önemli bir katkı yaptığı anlaşılmaktaydı. Bazı seyirciler “Dikkat! Anarşist Düşebilir”i önümüzdeki yılın başında yeni öğrencilere de sunulabilecek bir yapıt olarak bulduklarını ve önümüzdeki yıl grubun daha da iddialı yapıtlara yönelebileceği yolunda bir beklentileri olduğunu dile getirdiler. Grubun yaz aylarını iyi değerlendirerek bu tür hedefleri gerçekleştirmekte zorlanmayacağını düşünüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder