28 Mayıs 2007 Pazartesi

Kültürel Çoğulculuk Bağlamında Tiyatro Paneli

İlk kez Alternatif Tiyatro Buluşması (ATB) 2006 kapsamında düzenlenen bir panelle başlayan “kültürel çoğulculuk bağlamında tiyatro etkinlikleri”ne bu yıl da devam edildi. İATG 2007’de Berberyan Kumpanyası tarafından sergilenen”Grand Majestik Gazinosu” ve Mardin Belediye Tiyatrosu tarafından sahnelenen “Onu Beklerken” adlı oyunların yanı sıra bir de “Cemaat Tiyatroları ve Modern Tiyatronun İnşasına Katkıları” başlıklı bir panel yer aldı.

Panele Musevi cemaati tiyatrosu adına YSK Alkışlar Tiyatrosu’ndan Korel Özvaron; Ermeni cemaati tiyatrosu adına Berberyan Kumpanyası’ndan Boğos Çalgıcıoğlu ve Bercuhi Berberyan; Rum cemaati tiyatrosu adına Stefo Seyisoğlu konuşmacı olarak katıldılar. Yine Musevi cemaati adına panele konuşmacı olarak katılmasını çok arzu ettiğimiz, ancak yurtdışında bulunduğu için aramızda olamayan oyun yazarı ve araştırmacı Beki L. Bahar da evinde yaptığımız bir video çekimi ile panele katkısını sunma imkanını elde etti.

Geçtiğimiz yılki panelde Türkiye’de tiyatro yapan Ermeni, Kürt, Laz ve Çerkez tiyatrocuların yürüttükleri tiyatro faaliyetlerinin yakın tarihimizdeki ve günümüzdeki durumu üzerine konuşma fırsatı bulmuştuk. Bu yıl ise tarihsel süreçleri biraz daha ön plana çıkarma ihtiyacı hissettik. Amacımız yaşadığımız topraklarda geçmişte varolan çokkültürlü gösteri sanatları ortamının 19. yüzyıldan itibaren yaşadığı dönüşümü mercek altına almaktı. Bu bağlamda panelin birinci bölümünde konuşmacılarımızdan kısmen de olsa bize kendi mensubu oldukları cemaati merkeze alarak modernleşme öncesi klasik Osmanlı toplumunun çokkültürlü gösteri sanatları ortamını analiz etmelerini talep ettik. Ardından 19. yüzyılda sanat ortamımızda yaşanan değişimlerden söz etmeye çalıştık. Amacımız bu değişimin iki önemli boyutunu, ulusların uyanışı çağında farklı kültürel grupların kendi öz kültürlerini yeniden keşfedişleri ve cemaat tiyatrolarının kuruluşu ile Osmanlı’da “modern” olarak adlandırabileceğimiz tiyatronun ortaya çıkışının nasıl iç içe geçtiğini ortaya koymaktı. Ve son olarak, kökleri 19. yüzyıla dayanan değişik cemaat tiyatrolarının temsilcilerinden, cemaat tiyatrolarının günümüzdeki durumu hakkında bizi bilgilendirmelerini istedik.

Panel’in ikinci bölümünü sorulara ve seyirci yorumlarına ayrılmıştı. Bu bölümde konuşmacılarımız ve katılımcı seyirciler, ağırlıklı olarak cemaat tiyatrolarının içe kapalı yapılarını kırarak kamusallaşmasının önündeki engeller üzerine tartışma fırsatı buldular. Burada yapılan tespitler genelde yakın zamana kadar cemaatlerin güvenlik kaygıları gereği kendilerini fazlasıyla görünmez kıldıkları şeklindeydi. Ancak özellikle son dönemde Hrant Dink’in katliyle başlayan ve farklı biçimlerde devam eden kültürel çoğulculuk karşıtı saldırıların, toplumun muhalif kesimlerinde farklı kültürlerle dayanışma ve ilişkiye geçme güdüsünü harekete geçirmesinin cemaatlerin yeniden keşfedilmesine olanak sağladığı tespiti yapıldı. Bu bağlamda İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu Girişimi tarafından hayata geçirilen “kültürel çoğulculuk bağlamında tiyatro” etkinliklerinin son dönemde Türkiye’de yaşanan karanlık tabloyu değiştirmek niyetiyle gerçekleştirilmiş umut verici adımlardan birisi olduğu tespitiyle panel son buldu. Konuşmacılar ve katılımcılar, önümüzdeki yıllarda daha çok oyunun sergilendiği bir İATG ve daha geniş katılımlı panellerde buluşmak dileğiyle konferans salonundan ayrıldılar.

14 Mayıs 2007 Pazartesi

İATG 2007 ÜZERİNE İZLENİMLER (2) : ÜNİVERSİTE TOPLULUKLARI BULUŞMASI DEVAM EDİYOR

İATG (İstanbul Amatör Tiyatro Günleri) 2007 geride bıraktığımız hafta boyunca üniversiteli toplukların sunduğu gösterilerle devam etti.

Hafta içerisinde iki Boğaziçili topluluk sahne aldı: Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK) ve Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO). BÜFK, Müzik ve Dans birimlerinin bir süredir düzenli bir biçimde yürüttüğü ortak gösteri çıkarma pratiğinin son halkası olarak “Hepimiz” adlı gösteriyi sergiledi. Bu yılki gösteri Anadolu’nun “yerinden yurdundan edilen” değişik halklarının dansları ve müziklerini sahneye taşımayı amaçlıyordu: Çingeneler, Aleviler, Rumlar, Ermeniler ve Kürtler, üniversiteli dansçı ve müzisyenlerin performansları aracılığıyla Boğaziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi sahnesinde buluştular. Gösteri izleyicilerden sık sık coşkulu alkışlar aldı ve fuaye sohbetlerinde de ortaya çıktığı gibi genelde beğeni topladı.

BÜO’nun İATG kapsamında sergilenen ilk oyunu “Müfettiş” Gogol’ün klasikleşmiş metni çerçevesinde modern toplumun “kaçınılmaz” bir gerçekliği olarak bürokrasi olgusunun 19. yüzyıldan yansıyan bir eleştirisini sunmayı amaçlıyordu. Gösteride oyuncuların performansları genelde olumlu değerlendirildi. Grup 19. yüzyıldan kalma bu metni günümüze taşıma gibi bir amaçla hareket etmemekle beraber, nerdeyse bir buçuk yüzyıl önce yazılmış olan bu metnin içerdiği güncel paralellikleri ortaya çıkarmak amacıyla oyuna güncel espriler içeren kimi sahneler eklemeyi tercih etmişti. Bu sahneler içerisinden özellikle “okul teftişi” sahnesi seyirciler tarafından genelde beğenildi. Oyundan sonra fuayede yapılan sohbetlerde kimi izleyiciler finale yönelik bazı soru işaretlerine sahip olduklarını dile getirdiler. Gösteri sonrasında günsonu söyleşisi yapılmaması nedeniyle bu tartışmaların İATG sonrasında yapılacak değerlendirme toplantılarına taşınmasının yararlı olacağına karar verildi.

İATG 2007’nin ikinci haftasonunda gerçekleştirilen etkinlikler 13 Mayıs Pazar günü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Kampüsü oditoryumunda gerçekleştirildi. İlk olarak İstanbul Üniversitesi Eğitim Araştırma Topluluğu-Deneysel Sahne topluluğu bir başka Gogol eserinin prömiyerini gerçekleştirdi: “Bir Delinin Güncesi”. Bu gösteri izleyiciler tarafından izlenebilirlik açısından olumlu eleştiriler aldı. Gösteri önümüzdeki hafta Zeytinburnu Atatürk Kültür Merkezi’nde yeniden sergilenecek ve günsonu söyleşisi bu gösterimden sonra yapılacak. Bu nedenle oyunla ilgili daha ayrıntılı değerlendirmeleri önümüzdeki haftaya ertelemeyi uygun buluyoruz.

Günün ikinci gösterisi Ankara merkezli bir grubun, Tiyatro Gazi Mühendislik Mimarlık’ın (TİYAGAMM)sergilediği Fernando Arabal’ın “Cephede Piknik” adlı oyunuydu. Oyun 1959 yılında kaleme alınmış ve Absürd Tiyatro’nun klasikleşmiş örneklerinden birisi olarak kabul görmüştür. Bununla beraber yapılan oyunsonu söyleşisinde TİYAGAMM üyeleri, oyunu günümüz gerçeklikleriyle karşılaştırıldıklarında absürd olmaktan ziyade “fazlasıyla gerçekçi” bulduklarını ve bu oyunu mekanikleşmiş, adeta kuklalaşmış olduğunu düşündükleri modern insanın, savaş olgusu karşısında yaşadığı ilgisizliği iyi bir biçimde gözler önüne serdiğini düşündükleri için seçtiklerini belirttiler. Yapılan tartışmada, günümüzde Absürd bir oyunu ele alırken yaşanacak sorunlar da odak noktasına taşındı: “Absürd”ün günümüzde özellikle medyada, ortaya ilk çıktığı dönemden farklı olarak toplumsal bağlamından ve politik kökenlerinden koparılmasının, bu türden oyunlar sergilemeye yönelen tiyatrocular açısından problemli bir durum yarattığı, bununla beraber İATG 2007 kapsamında sergilenen üniversite oyunlarında “absürdist” eğilimin hızla arttığının gözlemlendiği tespiti yapıldı. TİYAGAMM ile yapılan sohbet, Ankara merkezli tiyatroların yaşadığı süreçlerden fazlaca haberdar olmayan İstanbullu izleyiciler açısından oldukça yararlı oldu.

Günün son oyunu, çalışmalarına bu yıl başlayan İTÜ Taşkışla Sahnesi’nin metnini kolektif biçimde ürettiği “Sıradaki!”ydi. Oyun ilk bakışta Mimarlık Fakültesi öğrencilerinin, tasarım projelerinin değerlendirilişi sürecinde jüri ile yaşadıkları çeşitli gerçek durumları sahneye taşımayı amaçlıyor gibi görünse de, aslında genel anlamda akademik dünyanın iki önemli değişmezi olarak üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin ilişkilerini ve üniversitelerimizde hakim olan eğitim anlayışını eleştirel bir tavırla ele alan bir metin olma niteliği taşıyordu. Oyunsonu söyleşisinde Taşkışla’da bir süredir sönümlenen tiyatral pratiği yeniden canlandırma gibi önemli bir misyonu sahiplenen topluluğun performansı genel anlamda olumlu değerlendirilirken, metin üzerinde çalışılmaya devam edilmesinin oyunu ileri bir düzeye taşıyacağı ifade edildi. Sorulan bir soru üzerine grup üyeleri oyunu çalışmaya devam etmeye istekli olduklarını belirttiler. Bu bağlamda oyuna yöneltilen “yaşananların genel olarak akademik sistemin çelişkilerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının sahnede yeterince anlaşılamadığı”, “kimi tiplemelerin yorumunda kadın dramaturjisinin yetersiz kaldığı” vs… türünden sorunların ilerleyen dönemlerde yeniden ele alınması yararlı olacaktır.

İATG 2007, önümüzdeki hafta, İstanbul Üniversitesi ÖKM'de BÜO'nun sahnelediği "Ben de Bunları Anlatmazsam" ve Zeytinburnu Atatürk Kültür Merkezi’nde İ.Ü.E.A.T-Deneysel Sahne’nin "Bir Delinin Güncesi" ve Zeytinburnu Halk Sahnesi’nin "Nesini Söylesem" gösterileriyle devam edecek.

7 Mayıs 2007 Pazartesi

İATG 2007 ÜZERİNE İZLENİMLER: ŞENLİKTEKİ İLK HAFTASONU ETKİNLİKLERİNİN ARDINDAN

Bu yıl yaklaşık bir aylık bir zaman dilimine yayılan ve daha uzun soluklu bir biçimde organize edilmesi amaçlanan İATG 2007’nin ilk hafta sonu etkinlikleri 5 ve 6 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirildi. Bu ilk hafta sonu etkinlikleri temelde farklı illerden üniversite topluluklarının buluşmasına, birbirlerinin ürünlerini izlemesine ve bilgi alış verişi yapmalarına hizmet etmesi açısından son derece yararlı oldu.

İATG 2007’nin açılış oyunu olan ve Mimar Sinan Üniversitesi Gösteri Sanatları Kulübü tarafından sergilenen “Küresel Zamanlar”, grup üyesi Serdar Kurt tarafından kaleme alındı. Geçtiğimiz yıl Moliere’in “Kibarlık Budalası”nı sergileyen ve bir klasikle hesaplaşma şansını elde eden grup bu yıl kendisine daha zorlu bir hedef seçmiş, güncel bir sorunu ele alarak kendi oyununu yazmayı hedeflemişti. “Küresel Zamanlar” temelde gezegenimizin çok yakın bir gelecekte karşı karşıya kalacağı su sorunu ve bu büyük sorun karşısında “kar etmek” dışında hiçbir şey düşünmeyen büyük küresel şirketlerin gezegeni yok olma noktasına sürükleyen aymazlığını işlemeyi amaçlıyordu. “Küresel Zamanlar” son günlerde üzerine sıkça konuşmaya ve kara kara düşünmeye başladığımız bu önemli sorun üzerine yapılmış ilk oyunlardan birisi olma gibi bir özellik taşıyordu ve seyircilere “gezegenimiz üzerinde suyla başlayan hayat, eğer gerekli önlemler alınmazsa susuzluk yüzünden sona erecek” mesajını vermeyi amaçlıyordu. Bir ilk oyun yazımı denemesi olarak ele alındığında kimi başarılı sahneleri ön plana çıkmakla beraber, günsonunda yapılan değerlendirmelerde oyunun bazı kurgusal sorunlar içerdiği de dile getirildi. Grubun ilerleyen dönemlerde yeniden ele alması durumunda bu kurgusal sorunların üzerine gitmesi ve oyunu çok daha iyi bir duruma getirmesi mümkün olabilecektir.

İlk günün ikinci oyunu olan ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yaşayan Tiyatro Topluluğu tarafından sergilenen, Yakavos Kambanellis’in yazdığı “Odisea Evine Dön” adlı oyun Yunan yakın tarihiyle mitolojiyi iç içe geçiren ilginç kurgusu ve modern zamanlarda “kahramanlık” olgusunu sorgulayan eleştirel dramaturjisiyle son yıllarda amatör toplulukların ilgisini çeken bir oyun. Geride bıraktığımız iki yıl içerisinde bir yandan yeniden yapılanmaya çalışan, diğer yandan da bir mezunlar tiyatrosu girişimi ortaya çıkarmaya çalışan Yaşayan Tiyatro’nun ortaya koyduğu performans genel anlamda olumlu bulunurken, yine günsonu söyleşisinde grupla ağırlıklı olarak oyunu güncelleştirme ve Türkiyelileştirme konusunda yapılan müdahalelerin zaman zaman yarattığı dramaturjik sorunlar üzerine konuşuldu. Bununla birlikte grubun özellikle kalabalık sahnelerde önplana çıkan “ensamble oyunculuk” denemelerinde geçtiğimiz yıllara oranla daha başarılı olduğu ifade edildi.

Pazar günü şenliğe Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’nun iki oyunuyla devam edildi. İlk oyun yine amatör tiyatro gruplarınca sık sık gündeme getirilen Gyula Hay’ın “At”ıydı. EÜTT bu yıl oluşan kadro yapılanmasının bir neticesi olarak “At”ı daha çok topluluk içerisindeki yeni üyelerin inisiyatifiyle oluşturulacak bir eğitim prodüksiyonu olarak tasarlamıştı. Bu anlamda günsonu tartışmasında önplana çıkan değerlendirmeler grubun enerjik ve çok odaklı sahneleme tarzı üzerineydi. Grubun bu yöneliminin sahneleme anlamında bir zenginlik içermekle beraber zaman zaman kaotik mizansenlere yol açtığı ifade edildi. Ancak oyunun genel anlamda topluluğun deneyimsiz üyeleri açsısından olumlu bir süreç olarak değerlendirilmesi gerektiği de ifade edildi. Yine “At” üzerine en çok tartışma yaşanan konulardan bir diğeri topluluğun halk odağı yorumu oldu. Oyunu çıkaran kadronun hiçbir muhalif güdü içermeyen, fırsatçı halk yorumu daha önce oyunu sergilemiş ya da okumuş olan kimi izleyiciler tarafından paylaşılmadı. Ancak burada dramaturjik tercihlerin devreye girdiği ve farklı grupların farklı tercihlerde bulunmasının da doğal olduğu kabul edildiğinden tartışmanın ısrarla bu nokta üzerinden yürütülmesi genelde doğru bulunmadı.

EÜTT’nin ağırlıklı olarak deneyimli ve mezuniyet aşamasına gelmiş üyelerince hazırlanan diğer oyunu, Shakespeare’in “Venedik Taciri” günün ikinci oyunuydu. EÜTT içerisinde, tıpkı Yaşayan Tiyatro’da olduğu gibi son dönemlerde mezuniyet sonrasında tiyatroya devam etmenin nasıl mümkün olabileceğine yönelik tartışmalar ağırlık kazanmakta. Bu anlamda “Venedik Taciri”ni biraz da bu tartışmalar içerisinde ele alınmış bir oyun olarak da görmek gerekiyor. Grup üyeleri yapılan günsonu toplantısında bu türden bir klasikle “boğuşmanın” kendileri için ne kadar geliştirici olduğundan bahsettiler. Yapılan tartışmalarda tahmin edileceği gibi özellikle Shylock karakterinin yorumu üzerine söylenenler önplana çıktı. Farklı fikirler de ifade edilmekle beraber, bu konudaki genel kanı, gerek oyunculuk, gerekse dramaturjik yaklaşım anlamında grubun karakteri sahneleme konusunda önemli bir yol katettiği yolunda oldu. Ancak kimi katılımcılar aynı başarının henüz Venedikli tüccar odağı için geçerli olmadığı şeklinde yorumlarda da bulundular. Bu anlamda grup üyeleri oyun üzerinde çalışmaya devam ettiklerini ve alınan geri bildirimler doğrultusunda dramaturjiyi ve sahne üstü denemeleri yeninde yeniden ele almaya devam edeceklerini belirttiler.

Üniversite topluluklarının İATG 2007 kapsamındaki buluşması bu hafta içerisinde ve önümüzdeki hafta sonunda da devam edecek.