Yukarıdaki başlık, bu yazının Dario Fo'nun aynı adı taşıyan ünlü işçi sınıfı komedisi üzerine olduğunu düşündürebilir. Ama aslında Atölye'nin yeni oyunu “Ödemeli Arama”yı konu ediniyor. Söz konusu sloganı kullananlar ise Fo'nun oyununda olduğu gibi yükselen fiyatları protesto etmek için marketleri yağmalayan ev kadınları değil, birçok kuşağın insanca yaşama hakkını gasp eden 12 Eylül rejiminin muktedirleri. Bu muktedirler topluma karşı işledikleri suçların hiçbirisinin bedelini ödemeyi üstlenmiyorlar ve seslerini gürleştirmeye çalışarak bağırıyorlar: “Ödenmeyecek, ödemiyoruz!” Atölye ise onları fantastik bir düzlemde, yarattıkları toplumsal hasarın hesabını ödemeye davet ediyor. Bu anlamda önce edebiyat, şimdilerde de sinema alanında yürütülen bir hesaplaşma girişimine tiyatro sanatı içinden bir yanıt oluşturmaya çalışıyor.
Gerçekte bir sinema filminin senaryosundan yola çıkılarak hazırlanmış bu oyunda Atölye, farklı bir çalışma modelini hayata geçirdi. Senaryosunu Larry Cohen’in yazdığı, Joel Schumacher'in yönettiği “Phonebooth” adlı filmin olay örgüsüne olabildiğince sadık kalınırken, tüm alt metin yeniden yazıldı. Metni yeniden yazma girişimi Kerem Rızvanoğlu tarafından üstlenildi, ancak çıkan sonuçlar zaman zaman kolektif tartışmaya da açıldı, böylece grubun metnin oluşumuna dahil olması sağlanmaya çalışıldı. Oyun, basit bir orta sınıf üyesinin girişmeye zorlandığı bireysel hesaplaşma sürecinin, toplumsal bir olguya dönüşmesini konu edinen bu film senaryosunu, bir 12 Eylül işkencecisini merkezine alacak biçimde dönüştürerek aslında tüm toplumun 12 Eylül olgusuna karşı sergilediği “devekuşu” tavrını eleştiriye tabi tutmayı amaçlıyor.
Oyunun tek deneysel yönü metin oluşturulurken izlenen yöntem değil. 25 Mayıs pazar günü izlediğimiz seyircili genel prova gösterdi ki oyunculuk açısından da oldukça zorlayıcı bir proje ortaya çıkmış. Neredeyse bir saate yakın bir süre boyunca tek kişilik bir performans sergileyen Sercan Gidişoğlu'nun sahne üzerindeki partneri, Kerem Rızvanoğlu’nun tümüyle sahne gerisinde icra ettiği telefondan gelen ses karakteri. Sercan belli bir skoru oyunun akışı boyunca koruyor ve izleyiciyi bir saati aşkın bir süre boyunca sahne üzerinde yoğunlaştırmayı başarıyor. Oyun ele alındıkça bazı ayrıntıların daha da zenginleşeceği ve çeşitleneceğini bekleyebiliriz. Açıkçası bu tür oyunculuk vurgulu projelerde ne kadar fazla gösteri şansı bulunursa, oyunculuk performansının da o oranda artacağı bir gerçektir. Ancak şu anki haliyle oyuncunun bazı bölümlerde, sahnede yalnız olmanın da getirdiği bir gerilimle, zaman zaman oyunun genelinde sergilediği sade ve kontrollü üsluptan sapmalar yaşadığını gözlemledik. Biraz zamana ihtiyaç olduğu hissediliyordu.
Tasarım geçmişteki oyunlarda da Atölye için belirleyici olmuştu -bunun grupta mimarlık eğitimi alanların sayıca fazla olmasıyla da ilgisi olduğu bir gerçek. Ancak kanımca bu kez tasarımın güçlü bir anlatım aracına dönüştüğü hissediliyordu. Sinematografik anlatımın olanaklarından da yararlanan deneysel bir sahne dili yakalanabildiğini düşünüyoruz. Sahnedeki oyuncuya partnerlik eden telefondan gelen “dış ses”, dâhili kamera kullanımı ile yaratılan “dikizlenme atmosferi”, kritik jestleri açığa çıkarmak için devreye giren müzik kullanımı gibi denemeler, prodüksiyonu süslemekten ziyade sahnedeki anlatımı yoğunlaştırmaya yarıyordu.
Son bir söz de final sahnesi için: Oyunun sonunda başkarakter seyirciye dönerek bastırılmış ve unutturulmuş bir gerçekliği yüksek sesle itiraf etmeye başlar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi şu anda Türkiye'deki konjonktürün böyle bir final için fazla iyimser olduğunu düşündüğümüzden kafamızda bazı soru işaretleri oluştu. Düşüncemizi grup üyeleriyle paylaştığımızda bunun biraz da bilinçli bir seçim olduğunu öğrendik. Niyetleri gerçekte ne olduğundan çok, grup olarak ne arzu ettiklerini sahneye taşımak olmuştu. Sonuçta onların da oyunu umut öğesiyle, en azından bir temenniyle bitirmeyi tercih etmeleri anlaşılabilir gerekçelere dayanıyordu.
“Ödemeli Arama”, bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Atölye'nin bugüne kadar sergilediği diğer oyunlara kıyasla dramatujik açıdan daha tutarlı, üslup açısından da daha gelişkin bir yapı arz ediyordu. “Çalışanların Tiyatrosu”nda bir süredir devam eden sessizlik bozulmuş gibi görünüyor. Oyunu bu açıdan da olumlu bir konumda değerlendirmek gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder