6 Nisan 2005 Çarşamba

Turandot ve Aklayıcılar Kongresi:Brecht ve Entelektüel’in İşlevi Üzerine


Brecht 1954 yılında ölmeden hemen önce yazdığı bir notta şöyle der: “Turandot adlı bir oyun yazmaya daha 1930’lu yılarda planlamıştım, sürgün yıllarında da Tui’lerin Altın Çağı adlı bir romanın hazırlıklarıyla uğraştım. Özellikle Galilei’nin Yaşamı’nı yazdığım sırada o oyunda aklın sabahını anlatmıştım, bir de akşamını anlatmak geçti içimden, yani 16. yüzyılın sonlarına doğru kapitalist çağı başlatan aklın akşamını.”

Bu iki oyunun, Galileo Galilei’nin Yaşamı ve Brecht’in tam olarak tamamlayamadan öldüğü Turandot ve Aklayıcılar Kongresi’nin birbirini tamamlayan iki proje olduğu bu nottan da rahatça anlaşılabilmektedir. Galilei’de fizikçinin Althusser’in deyimiyle “hakikat için sabırsızlanan bilinçlilik”inin “kendisinden yavaş ilerleyen tarihi” fark edememesinin yarattığı sorunlara dikkat çeken Brecht, özellikle 1940’larda atom bombası projesinde çalışan bilim adamlarına yönelik eleştirilerini belirginleştirebilmek için oyunu defalarca elden geçirmişti. Brecht Galilei’yi, yaptığı bilimin neye hizmet ettiğinin farkında olmayan ya da bunu önemsemeyen ama diğer yandan idealistçe hakikatin peşinde koşan bir figür olarak çizmişti. Galiei bu kör idealizminin sonucunda başta o dönemdeki egemen sistemin bir prestij nesnesi durumuna düşmüşken, ilerleyen yıllarda bilimsel idealizminin bir sonucu olarak sistemle ciddi bir karşılaşma içerisine giriyor, bu noktada bir entelektüelin konumu itibariyle sadece “kendi işiyle” ilgilenemeyeceğini ve sistemle kurduğu ilişkinin ister istemez politik bir yön içerdiğini fark ediyordu. Bu noktada Galilei engizisyon tarafından ölüme mahkum edilmektense kenara çekilmeyi tercih ediyordu. Oyuna yaptığı müdahaleler ile Galilei’nin tercihini sorgulamaya tabii tutmayı amaçlayan Brecht, oyunun sergilemelerinde gözlemlediği tepkilerden yola çıkarak tüm bu değişikliklere rağmen seyircinin Galilei’yi bir kahraman olarak görmesini engelleyemediğini itiraf etmişti.

Turandot ve Aklayıcılar Kongresi’nin “şanlı Tui”leri ise (Tui sözcüğü Brecht tarafından “intellektuel” sözcüğünü nitelemek için üretilmiş, Tellekt-Uell-In sözlerinin baş harflerinden kurulmuş uydurma bir sözcüktür) Galilei’nin yaşadığı ikilemi hiç yaşamazlar. Onlar zaten kişisel konumlarını çok net ve çelişkiye yer bırakmayacak bir biçimde belirlemişlerdir: Yeteneklerini egemen sistemin hizmetine sunmuş demogoglar ve ideologlar. Oyunda Maoist devrimin öncesini çağrıştıran bir Çin İmparatorluğu ile karşı karşıya kalırız. Devlet ciddi bir ekonomik kriz içerisindedir ve hızla büyümkte olan Kai Ho liderliğindeki halk ayaklanması sistemi ciddi bir biçimde tehdit etmektedir. İyi bir üretim yılı geçirilmesi sonucu pamuk fiyatları düşünce, pamuk tekelinin sahibi olan devlet bundan rahatsızlık duyar ve fiyataları yukarı çekmek için piyasadaki pamuğa el koyar. Bu ciddi bir tepkiye yol açar ve Kai Hocuların güçlenmesine yol açar. Bu durumda devlet halkın gözünde iyice yıpranan prestijini kurtarmak için “profesyonel çanak yalayıcılarına” yani Tuilere başvurur ve devleti aklayacak bir kongre yapmalarını ister; kongrede pamuğun nerede olduğunu devletin çıkarları açısından en iyi savunacak Tui’nin Prenses Turandot ile evlendirileceği duyurulur. Orjinal oyun kongrenin fiyaskoyla sonuçlanması ve Kai Ho’cu devriminin gerçekleşmesiyle biter. Brecht işe sokak soygunculuğuyla başlayan ve devletin ihtiyaç duyduğu anda faşizan yöntemlerini halka karşı kullanmak üzere iktidara getirilen Gogher Gogh tiplemesiyle oyunun içerisine Hitler dönemi Almanya’sına ait bazı tartışmaları da sokmayı ihmal etmemiştir.

Tüm bu özellikleriyle oyun içinde yaşamaya devam ettiğimiz egemen sistemin 1950’li yıllardaki görüntüsünü incelikli bir şekilde gözlerimiz önüne serer. Tam da bu nedenden ötürü bugün bu oyunu ele almaya karar veren bir grup, aradan geçen yarım yüzyıl içerisinde yaşanan değişimleri oyuna yansıtmak zorundadır. Turandot ve Aklayıcılar Kongresi projesini seçerken bir grubun göze alması gereken en büyük zorluk burada yatar: Bir klasiği aynen sahneye taşımak değil onunla belirli bir hesaplaşmayı göze almak kolay değildir. Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları olarak 1995 yılında bu oyunu sergilediğimizde, metni o dönemin kirli savaş konseptine uygun biçimde yeniden ele almıştık. Örneğin Gogher Gogh ve ekibi 12 Eylül sonrasında oluşan yeni duruma istinaden “rafa kaldırılan” ve gerektiğinde “çekmeceden çıkarılan” faşizan unsurlar olarak yorumlanmışlardı. Ekonomik kriz Kai Ho yanlılarının başlattığı isyana yönelik uzun süreden beri devam eden operasyonların ortaya çıkardığı bir savaş ekonomisinin krizi olarak ele alınmıştı. Ama tüm bu konjenktürel değişiklikler ve müdahaleler yapılırken oyunun temel sorusunun unutulmamasına özel olarak dikkat edilmişti: Baskıcı ve faşizan bir sistem içerisinde entelektüellerin konumu ne olmalıdır?

Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları aradan geçen on yıl sonrasında bambaşka bir kadroyla Turandot ve Aklayıcılar Kongresi’ni önümüzdeki hafta yeniden seyirci önüne taşıyacak. Oyunun tanıtım yazısında yukarıdaki tartışmaya istinaden şöyle deniliyor: “BÜO olarak; siyasi ve mali krizler, manipülasyon teknikleri, kamuoyunu ikna yöntemleri, artık sıradan hale gelen yolsuzluk skandalları gibi güncel temaları içinde barındıran oyunu; mafya ve devlet arasındaki ayrım çizgisinin giderek silikleşmesi, kağıt üzerinde kalan reformlar, militarizasyon, uluslararası siyaset gibi temalarla metnin elverdiği ölçüde güncellemeye gayret ettik.” Her şeyin radikal biçimde değişiyor göründüğü ama aslında hiçbir şeyin değişmediği, fırtınalı bir dönemeçten geçen günümüz Türkiyesi ve dünyası şartlarında, yenilenmiş bir Turandot ve Aklayıcılar Kongresi prodüksiyonunu izlemek ilginç olacak.

Oyun tarihleri

8 NISAN 2005 CUMA Saat: 19:30

11 NISAN 2005 PAZARTESI Saat: 18:00

13 NISAN 2005 ÇARSAMBA Saat: 20:00

14 NISAN 2005 PERSEMBE Saat: 15:00

16 NISAN 2005 CUMARTESI Saat: 15:00

19 NISAN 2005 SALI Saat: 17:30

20 NISAN 2005 ÇARSAMBA Saat: 19:00

Yer: Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs Demir Demirgil Tiyatro Salonu (ÖFB)

(Bilet: Ögrenci: 5 YTL Tam: 7,5 YTL)